Masanın 4’e 2 sorunu
Birbirlerine hiç benzemeyen…
Birbirlerini hiç sevmeyen…
Buna rağmen yaşadıkları sorunları gizlemek için iktidarı ve gazetecileri “Bizi birbirimize düşürmeye çalışıyorlar” diyerek hedef gösteren altılı masa an itibarıyla iki parçaya bölünmüş durumda.
Bir tarafta Temel Karamollaoğlu, Gültekin Uysal ve Kemal Kılıçdaroğlu var. Ortadaymış gibi davranan Ali Babacan da bu ekibe yakın. Çünkü ne Akşener’den ne de adaylık için isimleri gündemden düşmeyen iki belediye başkanından hiç hazzetmiyor.
Diğer tarafta ise son düzlükte birlikte hareket etmeye başlayan Meral Akşener ve Ahmet Davutoğlu. Seçimin Kılıçdaroğlu ile alınamayacağına inanan bu ikilinin şubat başındaki final toplantısında çoklu aday formülünü dayatması masayı resmen olmasa da fiilen dağıtabilir.
Kılıçdaroğluculara göre çoklu adayla gidilecek bir seçimde Erdoğan hem parlamento çoğunluğunu hem de ikinci turda Cumhurbaşkanlığını alır. O sebeple seçime mutlaka ortak aday ve ortak listeyle gitmek gerekiyor.
“Kılıçdaroğlu ile kazanamayızcılar” ise bunun tam tersini savunuyor. Masadaki denge Kılıçdaroğlu’ndan yana olsa da muhalefet medyası ve uluslararası karar vericiler de Kemal Bey’i istemiyor.
Medya demişken… Son dönemde TV’lerde merkez sağı temsilen konuşuyormuş havasında öne çıkarılan bir ismin Ankara’da altılı masadaki bazı liderlerle yaptığı görüşmelere değinmemek olmaz. Kılıçdaroğlu’nun neden aday gösterilmemesi gerektiğini, kimlerin bu adaylığa karşı olduğunu genel başkanlara bizzat anlattığı konuşuluyor kulislerde. CHP’yi çok rahatsız etmiş bu ismin temasları ve getirdiği iddia edilen mesajlar. Şimdilik bu kadar ayrıntı yeter. Zaten yakında çıkar kokusu.
Peki, bu işin sonu nereye varır? Kılıçdaroğlu her ne kadar masanın tamamını ikna edemese de hâlâ muhalefet blokunun en güçlü ismi konumunda. Siyaseten çok sağlam kozlara sahip. Meclis’te grup kuracak sayıda vekillik isteyene de, 2024’teki yerel seçimde belediye başkanlığı rüyası görene de “Hay hay” diyebiliyor. Masanın 4’e 2 dengesini her an 5’e 1’e getirebilir. Bu durumda Akşener istemeye istemeye olsa da Kılıçdaroğlu’na evet diyebilir.
Önümüzdeki iki hafta kritik. Masada tüm hesapları değiştirebilecek sürprizler yaşanabilir.
Not: HDP’nin Cumhurbaşkanı adayı büyük bir ihtimalle Diyarbakır eski Belediye Başkanı Gülten Kışanak olacak. Bu durumda Cumhurbaşkanlığı seçiminde Tuncelili iki aday yarışacak.
Davutoğlu’na GPS teşekkürü
Ahmet Davutoğlu’na siyaset ve medya dünyası başta olmak üzere hepimiz teşekkür borçluyuz.
Neden mi? Yaklaşık üç yıldır “Ülkeyi Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le yöneteceğiz” deyip altını dolduramayan altılı masanın ortada bıraktığı “Nedir bu güçlendirilmiş parlamenter sistem?” sorusuna esaslı bir cevap verdiği için.
Malum, parlamenter sistemde atamalar Başbakan, bakan ve Cumhurbaşkanının altına imza attığı 3’lü kararnameyle yapılabiliyordu. Davutoğlu’nun “ Genel Başkanlar Cumhurbaşkanı kadar imza yetkisine sahip olacak” açıklamasıyla öğrendik ki… Altılı masa iktidar olursa atamalar 6+1 imzalı olacak. Parlamenter Sistem’in güçlendirilmiş haline de bu yakışır zaten. 3 imza yerine 7 imza!
Vatandaşlar olarak daha ne isteyebiliriz ki? En büyük beklentimiz buydu zaten. Parlamenter Sistem’e dönmeye razıydık ama imza sayısının eskisi gibi 3’te kalma olasılığı canımızı sıkıyordu. Sizi bilmem ama ben 7 imzayı duyunca rahatladım. Adı üzerinde, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem bu. İleride imza sayısı 8’e, hatta 9’a bile çıkabilir. O zaman daha bir güçlü hale gelecek GPS bizi kesin uçurur.
Samancılara kötü haber
Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ekmek fiyatları artmasın diye üreticiden 7.450 liraya aldığı buğdayı fırınlara 4.500 liraya verdiğini biliyor muydunuz?
Peki, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin 6.250 liraya satın aldığı arpayı çiftçi zora düşmesin, hayvanına yedirsin diye 5.250 liraya sattığından haberiniz var mı?
Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci’yi medyanın Ankara temsilcileriyle buluştuğu toplantıda dinleyene kadar benim yoktu. Meğer birilerinin ‘Bitti’, ‘Battı’ diye yerden yere vurmaya çalıştığı bizim devlet sadece enerjide değil tarımda da vatandaşını sübvanse etmek için taşın altına elini değil gövdesini koymuş.
Koymuş da ne olmuş diyenler olacaktır. Varsın olsun… Dünyanın üzerinden son üç yılda adeta bir silindir geçti. Tüm dünyada enerji ve hammadde fiyatları, temel gıda ürünleri fiyatları en az beş kat arttı. Türkiye bu zor dönemde vatandaşını, üreticisini hiç yalnız bırakmadı. Ve gemiyi suyun üstünde tutmayı başardı. Bunu görmezden gelene ne anlatsanız boş. Vatandaş doğrusunu bilsin yeter.
Bakan Kirişci iddialı. “Türkiye’de, ‘Ürettiğim mal para etmedi’ diyen yok. ‘Var’ diyen düşsün önüme, istediği köye gidelim” diyor. Rakamlar da Bakan’ı doğruluyor. Türkiye’nin tarımsal ihracatı son dört yılda yüzde 29.5 artmış. 2022’nin 11 aylık döneminde ise 26.8 milyar dolara yükselmiş. 2002’de 1.8 milyar lira olan tarımsal destek rakamı 40.4 milyar liraya gelmiş. Devletin çiftçiye verdiği destekler üretimi ve ihracatı patlatmış.
Bütün bu olumlu verilere rağmen Türk tarımını “Ama samanı bile yurt dışından alıyoruz” yalanıyla karalamaya çalışanlara kötü bir haber vererek bitirelim yazıyı… Türkiye 2022’de dışarıdan hiç saman ithal etmemiş. 2019’da 26 ton, 2020’de 6.434 ton ve 2021’de 204 ton saman ithal ettiğimiz ise doğru. Ancak bu içeride yeterli üretim olmadığı anlamına gelmiyor. Zira Türkiye yıllık 25 milyon ton saman üretiyor. Bunun 18 milyonu hayvancılıkta, geri kalanı kâğıt endüstrisinde, mantar yetiştiriciliğinde ve hayvan altlığı olarak kullanılıyor. İthal edilen küçük miktarlardaki saman özel nitelikli üretim. Bazı tarım türlerinde dönemsel olarak ihtiyaç duyulan ve içeride yetişmeyen türden. Yani sapla samanı karıştıranların iddia ettiğinin tersine, memlekette bir saman sıkıntısı yok.
Herkes rahat olsun. Türk tarımı emin ellerde.