McKinsey yahut Türkiye’de ak saçlılar gerçekten var mı?
McKinsey tartışmasında işin içine CHP’den FETÖ’ye kadar birçok unsur bulaşınca havanın dumanı gerçeği bazen gölgeledi, bazen kapattı:
1) McKinsey üzerinden “algı yönetimi ve hainlik” yapanlar oldu. Ancak bunlar; “Neden ABD firmasıyla anlaşma yapıldı? Bunu doğru bulmuyoruz” diyenler değildi!
2) “Bu anlaşmada büyütecek iş yok, dünyadaki firmalara ulaşmak için bir yol” diyenler sanki amaçları McKinsey’i savunmakmış gibi Amerikan uşaklığı ile suçlandı. Savunulan Türkiye’nin çıkarlarıydı. “Hain” denilenler, Pensilvanya’dan video yayınlayarak “Ekonomi Amerika’ya teslim edildi” diyenlerdi. Bunu diyen başta eski Zaman Gazetesi GYY’si Ekrem Dumanlı’ydı!
3) CHP ve FETÖ’nün devreye girmesi sebebiyle normal vakitlerde iyi iletişim kurabilen insanlar arasında iletişim bağı koptu. Kimse kendini ifade edemedi. “Bir yerlerde sakladığı baltasını” rakip gördüğü kişilerin kafasına indirmek isteyenler de dumanlı havadan faydalandı. Bu tecrübeyi bir yere yazmak gerek!
4) Birileri “ABD’nin firmasını istemiyoruz” dedi ve araya giren gayr-i milli hesaplar bu kişilere saldırdı.
5) Başka birileri “Bu sadece danışmanlık firması, yönetici pozisyonu yok” dedi ve yine araya girenler tarafından saldırıya uğradı.
6) Bir taraf “hain” ilan edilirken, diğer taraf “Amerikancı” ilan edildi. Berat Albayrak’ın bahsettiği “cahil ve hainler” bizim halkımızın içindeki kişiler değildi; maalesef o hainler öyle algı rüzgârı estirdi ki sesler boğuldu! İşte kardeşim, biz bu boğuk sesler arasında birbirimizi duyamadık! Asıl suç bizde, hâlâ bu alçakların algı yönetimlerinde debelenip duruyoruz!
7) Başkan Recep Tayyip Erdoğan “diktatör” olsaydı McKinsey ile anlaşma devam ediyor olurdu, hatta anlaşmadan kimsenin haberi bile olmazdı. Erdoğan; “Fikri danışmanlık dahi olsa McKinsey’le çalışmayacağız” diyerek bu işi özellikle yerel seçimlerde kullanacak olanların algı yönetimini kökünden söküp attı. Oysa bu danışmanlık işi bir devlet için çok basit konuydu, mevzu bile değildi.Büyütülmesinin arkasında başka planlar vardı, Başkan Erdoğan bu planları gördü ve işi bitirdi. Elbette biz bize yeteceğiz, ama bakın neredeyse birbirimize girecektik.
ESAS TEHLİKE: “DIŞ GÜÇLER DİYEREK KONUYU SULANDIRANLAR”
15 Temmuz’da öyle güzel birleştik ki bundan sonra düşman karşısında ayrılığa düşmeyeceğimizi, düşmanın psikolojik harp tekniklerine inanmayacağımızı sanıyorduk! Haklıydık; çünkü dünyada benzeri olmayan şekilde “ezanlar” darbeyi susturdu! Böyle bir millet, İslam’ın son kalesini de muhafaza etmişti.
Ve mücadelenin asıl sahnesi şimdi açılmıştı. Oturduğu yüzlerce dönüm arazi üzerindeki malikâneden 160 ülkeye terörizm ihraç edenlerin gezindiği dünyaya baştan ve yeniden açıldık; çünkü karanlığa karşı ışığı yakmalıydık. Erdoğan niye dünyayı bu kadar dolaşıyor anlıyor musunuz? Bu terörizm karşısında sadece içten dışa değil dıştan içe doğru da bir ivme gerekiyor.
Esas mevzu kalenin içinde! “Dış güçler” gerçeğini sulandırmaya çalışıyorlar. Yeni oyunlarla gelip bir süre sonra “Hadi canım, hep mi oyun?” dedirtiyorlar. Dış kaynaklı ekonomik sıkıntıyı siyasi bir hesaplaşmaya çevirerek “bizim derenin taşıyla bizim kuşu vurmaya” çalışıyorlar. “Bu güne kadar hep hükümeti destekledim ama…” diye başlayan cümlelerle alttan alta 15 Temmuz’un rövanşını almaya çalışılan bir dönemin başındayız. Şimdi çok daha dikkatli olma zamanı! “Dış güçler” diye dalga geçtikleri yapının elemanları 16 Temmuz sabaha karşı az kalsın sınırlarımızdan içeri girip katliamlara imza atacaktı! Gözümüzde büyütelim demiyoruz, ama düşmanı küçük de görmeyelim ve mücadele etmeye “gerçekleri unutmadan” devam edelim!
“AK SAÇLILAR”
*Bugün Türkiye’nin en büyük gücü; “bizzat seçtiği lideri” Recep Tayyip Erdoğan ve oluşturduğu sistemdir.
*Ak saçlılar “bir kurum” değildir ancak daima var olmuştur ve bunlar milletin evlatlarıdır; lakin onları birleştirecek bir Erdoğan lazımdır. Encümen-i Daniş gibi yapıların “ak saçlılar” mevzusu ile ilgisi yoktur.
*Türkiye süper güç değildir, ancak 16 yıllık çabanın neticesinde küresel liderlerden biri olmuştur. Batı’nın körüklediği ekonomik ve siyasi çatışmalar bu liderliğe engel teşkil etmez. Türkiye ivmesini kaybetmediği sürece liderliğini de kaybetmeyecektir.
*2023’ün anlamı; rakamların ve harflerin ötesinde bir manaya işaret eder. Bu hedefler vazifedir.
*İslam’sız bir Türkiye söz konusu olamaz, maddi olarak büyürken 1. Dünya Savaşı’ndan sonra kaybettiği manasını yeniden kazanan bir Türkiye doğal sınırlarına dönecektir. Türkiye’nin doğal sınırları Kızıl Elma değildir; o çok daha belirgin bir coğrafyanın izdüşümüdür.
*Sağıra sözünü, köre yüzünü süsleme dönemi kapanmıştır!