Minik virüs, büyük Türkiye
Operasyon var, “Koca Yusuf” adı verildi. 1800’lerin sonunda, Avrupa ve ABD’yi titreten cihan pehlivanı Koca Yusuf’un gölgesi, bu defa Çin’in üzerine düşecek…
Harekete geçti Türkiye. Koca Yusuf adı verilen askeri kargo uçağı ambulansa dönüştürüldü. Korona virüsü paniği yaşayan Çin’e doğru havalandı. 35 Türkiye Cumhuriyeti ve 10 Azerbaycan vatandaşı ülkeye getirilecek. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Anadolu’dan çok daha büyük. Azerbaycanlı kardeşlerimiz de bizim parçamız.
Gördük işte; İran Azerbaycan’ında yaşananları. Onların Traktör Sazi futbol takımı, Elazığ Depreminin ardından stadyumu inletti:
“Azerbaycan var olsun, Türkiye başın sağ olsun…”
Statlarda 100 bin kişi izliyor o takımın maçlarını. Traktör Sazi, Türk Dünyasının en çok seyirci toplayan takımı unvanına sahip.
Azeri, Tatar, Türkmen, Özbek, Kırgız, Kazak, Uygur ve diğer Türk boyları ile büyük bir aileyiz biz. Bir de gözünü üzerimize dikmiş, umudunu bize bağlamış, koca İslam Dünyası var.
Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Erdoğan, uluslararası toplantılarda “Dünya Beşten Büyüktür” dediğinde, görüyoruz gözlerindeki ışığı.
Balkanlar bize bakıyor. Ortadoğu bizden yardım bekliyor. Kafkaslar ve Orta Asya öz kardeşlerimizle dolu. Afrika ve Uzakdoğu’daki mazlumlar, “kurtarıcı” olarak bizi görüyor.
Sorumluluğumuz büyük bizim!
***
Bu durumun farkında olmayanlar oldukça çok tabii… Eziklik psikolojisi içinde, atılan her adımı küçümseyip sürekli olarak “Biz mi?” diyorlar.
Evet biz!
Dünyada dengeler değişir ve yeni bir dünya kurulurken, Türkiye’nin yıldızı da parlıyor. Koskoca Çin’in düştüğü durum ortada işte: Sadece mikroskop altına görülebilecek küçücük bir virüs, koskoca Çin’i ne hallere düşürdü! 1,5 milyarla dünyanın en büyük nüfusu ve ikinci büyük topraklarına sahip bir ülke, acz içinde kıvranıyor.
Havaalanları, garlar ve terminaller, çaresizlik içinde kendini naylon torbalar içine hapseden insanlarla dolu.
Bakın, minicik bir virüs dünyayı nasıl sallıyor!
Koca Büyük Roma İmparatorluğu’nun yok olduğu, dev gibi Osmanlı’nın çöktüğü bir dünya üzerinde yaşıyoruz biz. Yakın geçmişte “olmaz” denilen oldu, Sovyetler Birliği dağıldı. O yüzden yarının ne getireceği belli değil.
Her türlü gelişmeye karşı hazırlıklı olmak zorundayız.
***
“Karışmayalım, aman etliye sütlüye dokunmayalım” diyenlerin aksine, karışmalı ve dokunmalıyız.
“Ne işimiz var bizim oralarda” diyenlere kulak asmadan, gereken her yere ayak basmalıyız.
“Bize ne, bırakalım ne yaparlarsa yapsınlar” söylemlerine aldırmadan, ilkeli ve duyarlı politikamızı sürdürmeliyiz.
Önümüzde iki yol var:
Ya küresel bir aktör olacak, A sınıfında yöneten ve yönlendirenler arasındaki yerimizi alacağız. Ya da B ve C kategorilerindeki idare edilenler olmaya rıza gösterip teslim olacağız.
Saldırırlarmış bize!..
Saldıracaklar tabii. Bunu her alanda ve sürekli olarak yapıyorlar zaten. Ekonomi ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ne demişti Davos’ta:
-Öldürmeyen saldırılar bizi güçlendirir.
Öyle de oluyor zaten. Teslim olmuyoruz, saldırıyorlar, sonuçta her geçen gün daha fazla güç ve direnç kazanıyoruz.