Mücadele ruhu
Türkiye yıllarca içeriden ihanetlerle Batı başkentlerine hizmet eden bir ülke konumuna getirilmişti. Aslında Osmanlı’nın son dönemlerinde başlıyordu Batı hayranlığı… Fransız, Alman, İngiliz aşıkları vardı bu topraklarda…Ülkesi için değil Batı başkentleri için kendini yırtan ittihatçılarla doluydu koca imparatorluk.
Eğitim amaçlı yurtdışına gidenler kendilerini bu ülkelere kaptırıyor, birer uşak olarak dönüyordu. Nice Osmanlı Paşası ve sadrazamı yani bugünün Başbakanı, aslında birer casus oldukları ortaya çıkınca soluğu İngiltere’de almıştı.
Darbe girişiminde bulunan nice ittihatçı foyaları ortaya çıkınca İngiliz elçiliğine sığınmıştı. Bugün bile hala o hainler birer kahraman olarak takdim ediliyor topluma. Abdülhamid Han’ı devirenlerin içinden bir grup ittihatçı ertesi sabah sevinçlerini paylaşmak için İngiliz elçiliğine koşmuştu. Ancak İngiliz elçi onları saatlerce bekleterek görüşmeye bile tenezzül etmemişti.
İşte o hainlerden biri yıllar sonra hatıralarında Mısır’a sürüldüğünü ve ailece perişan olduğunu yazıyordu. Oğlunu Londra’da okutmak istiyor ancak buna gücü yetmiyordu.
Aklına darbe sonrası kendilerini saatlerce bekleten ve yüz vermeyen İngiliz elçi geldi.
Ona mektup yazıp yardım istedi. İngiliz elçi “Derhal oğlunu al Londra’ya gel” diyerek yol masraflarını gönderdi.
Londra’ya vardıklarında İngiliz elçiden büyük iltifat gördü, oğlunun tüm okul masraflarının karşılanacağı garantisini aldı.
İşte bizim o ihanet çemberindeki darbeci ittihatçı merakını yenemeyerek İngiliz elçiye sordu. “Biz koskoca Padişahı size hizmet amacıyla darbe yaparakindirdik. Ertesi gün sevinçle elçiliğe koştuk. Sizden tebrik bekliyorduk ama yüzümüze bile bakmadınız.
Neden?” diye sordu. İngiliz elçinin cevabı ilginçti. “Bugün emekliyim ve sizi oğlunuzla birlikte bir dostolarak kabul ediyorum. Bu bir özel görüşme.
Ancak Abdülhamid Han’ı devirdiğinizde kabul etmedimsizleri. Çünkü o bir devlet işiydi.
Ve devlet işinde aptallara ayıracak zaman yoktur.” İngiliz elçi, darbede kullandıkları adama, iş bitince “Ülkesine ihanet eden aptaldır ve aptallara ayıracak zamanımız yok” diyerek ders veriyordu. Bu işler hep böyleydi. Aptalları ortaya sürüp kullanırlar, istediklerinialdıklarında da boş bir çuval gibi kenara atarlardı. Bugün son 100 yıllık tarihimiz de ihanetlerle dolu. Hainler asla tükenmiyor.
Bu ülkeyi taa 1950’lerde neredeyse Amerikan mandası haline getirdiler.
Ecevit bile bizim MİT’in maaşlarının CIA’dan yattığını Başbakan olduğunda öğreniyordu. Nice generalimiz daha 15 yıl öncesine kadar, bugün Amerika’da bize her türlü kumpası kurarak saldıran İsrail lobilerinde gezerek tur bindiriyor, yükselmek için oralarda hicazet arıyordu.
Türkiye’nin Genelkurmay’daki 20 yıllık yönetim planları bu lobilerde yapılıyordu.
Sevgili Lütfü Akdoğan Cumhurbaşkanı Demirel’in yıllarca danışmanlığını yaptı. 1965’te ben henüz iki yaşındayken milletvekiliydi ve Adalet Partisi iktidardaydı. Bir gün milletvekili Lütfi Akdoğan Bakanlardan birini ziyarete gidiyor. İşte o ziyarette ilginç bir olaya tanıklık ediyor. Bakanın özel kalemi içeri girip “Efendim Amerikalı Müşaviriniz geldi, görüşmek için yan odada bekliyor” diyor. Lütfi Akdoğan şaşırıyor.
“Allah Allah bizim Bakanların Amerikalı müşaviri mi var?” diyor.
Bakan o gün Amerikalı müşaviri kovuyor.
Lütfü Akdoğan “Taa o zamanlarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Bakanlarını Amerikalı müşavirler yönetiyordu” diyor. Bir gün Demirel, Maliye Bakanı’nı Amerika’ya yardım istemeye gönderiyor. Ancak Maliye Bakanı hangi kapıyı çalsa kimse açmıyor, bırakın yardımı görüşen olmuyor. Çünkü o MaliyeBakanı’ndan önce Amerika’ya giden hatırı sayılır Türk işadamları, “Türkiye”den yardım istemeye gelecekler.
Görüşmeyin” diye yalvarıyor. Yardım için kapılarda gezdiğimize mi yanalım, yoksa Türk işadamlarının “Türk bakanı kapınızdan içeri sokmayın” diye yalvarmasına mı? Lütfi Akdoğan’ın o çarpıcı açılmalarını bu akşam aHaber’de YazBoz’da ekrana getireceğiz.
Türkiye’nin nerelerden geçtiğine bakarak, darbecileri, içeride onları ve teröristleri savunanları ve bugün geldiğimiz noktada yakaladığımız MÜCADELE RUHU’nu çok daha iyi anlamamız gerekiyor. Yeni Türkiye ihanet tortusunun temizlendiği dönem olarak tarihe geçecek.