Muhalefetin açmayı zorladığı kapı

Okuduğunuz Yazı
Muhalefetin açmayı zorladığı kapı

İçerik

Bütün bu şahit olduğumuz siyasi çekişmenin, kavganın, gürültünün bir hedefi ve amacı var; CHP’nin başını çektiği muhalefet cephesi, devleti ve toplumu, AK Parti ve MHP’yi, doğrudan da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı PKK/YPG ve HDP’yle ittifakın “demokratik bir hak olduğunu” kabule zorluyor.

Muhalefet, bu ittifak modelini 31 Mart’ta deneyip önemli bir yol almasına rağmen hâlâ bu ittifaka “meşruiyet” elbisesi giydirebilmiş değil. Çünkü geniş bir toplumsal ve siyasal cepheyi temsil eden “Cumhur ittifakı”, muhalefetin kurduğu bu ilişkiyi “demokratik bir hak” olarak gördüğünde ancak muhalefet arzuladığı “meşruiyeti” elde edebilir. Bu kilidi açmayı başarırlarsa diğer bütün kapılar da -bunu devletin bekası olarak da anlayabiliriz- önlerinde kendiliğinden tek tek açılacak.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’da katıldığı şehit cenazesinde saldırıya uğramasının ardından gerek dışarıdan gerek içeriden yöneltilen “nefret dili” suçlamalarının, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli’yi hedef almasının amacı iktidar cephesinin, muhalefetin “demokratik bir hak olarak” gördüğü ittifaka karşı gösterdiği direnci kırmaktır. Muhalefet, PKK/YPG/HDP’yle kurduğu ilişki ve ittifakın “demokratik bir hak” olarak görülmesini, kabul edilmesini ve iktidarın mevcut siyasi dilini değiştirmesini dayatıyor.

CHP’li siyasetçilerden Saadet Partisi’ne, Abdullah Gül’den AK Parti içindeki muhalifleri temsilen Ahmet Davutoğlu’na ve tabii geniş bir medya kesimine kadar uzanan cephenin sarf ettiği eleştiri, suçlama, küfür ve hakaretin özü, hedefi, amacı, gayesi budur. Tüm laf kalabalığını aldığınızda, gürültü patırtıyı sadeleştirdiğinizde geriye muhalefet cephesinin bu ısrarlı talebinden başka bir şey kalmıyor.

Muhalefetin bu konudaki temel argümanı elbette terör örgütü PKK’yla ittifak biçiminde değil; PKK’nın siyasi uzantısı olarak HDP’nin yasal bir parti olduğunu, bununla kurulacak bir ilişkiyi de herkesin “meşru” görmesi ve kabul etmesini istiyorlar. En çok vurguladıkları argüman ise milyonlarca vatandaşın bu partiye oy vermesi.

Oysa durum bu kadar basit değil; evet, HDP yasal bir parti ama PKK’nın siyasi uzantısı gibi kendini konumlandırması ve terörle arasına mesafe koymaması nedeniyle toplumsal ve siyasi meşruiyeti diplerde sürünen bir parti. Kandil’in doğrudan yönettiği, yöneticilerini seçip milletvekili ve belediye başkanları listesini birinci elden oluşturduğu bir partiden bahsediyoruz. Yasal olarak evet yasal bir parti; ama demokratik değerler açısından kabul edilemez ve meşruiyeti Türk halkı nezdinde oturmamış bir parti.

Bundan dolayıdır ki muhalefet, PKK’nın siyasi uzantısı HDP’yle kurduğu ilişkiyi kabul ettirmek için toplumun geneline ve iktidara dayatmalarını sürdürecek. Çünkü bu “stratejik” bir ilişki ve arkasında da ABD’nin başını çektiği Batı sistemi var. Muhalefet cephesi ve Batı, HDP üzerinden PKK ile YPG’yi Türkiye halkına “meşru” bir aktör olarak benimsetmek istiyor. Bu yapıları, Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP üzerinden ülke yönetimine ortak kılmaya çalışıyor. Bunun için de en büyük direnç noktası olan Erdoğan’ı sindirmek zorundalar. Her gün ayrı bir olay üzerinden Erdoğan’ın başının üstünde kıyametleri kopararak bunu kabul ettirmeye çalışacaklar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi başında koparılmak istenen fırtınanın farkında. Geri adım atmadığı gibi dünkü Meclis açılışında HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan’ın konuşması sırasında dışarı çıkarak son derece önemli bir tavır sergiledi. Erdoğan’ın şu sözleri muhalefet cephesinin çıkardığı bütün gürültüyü bastıracak nitelikte: İstiklal Marşı’nı okumayanları, benim Mehmet’imi şehit edenleri, terörle omuz omuza verenleri dinleyelim mi?” 

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Kurtuluş TAYİZ