Muhalefetteki Diyarbakır çatlağı
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır’da HDP İl Binası önünde evlat nöbeti tutan analarla Öğretmenevi’nde de olsa görüşmesi önemli. Geç de olsa bu adımı atabildi.
Daha sonra gerçekleştireceği açıklanan (yazının yazıldığı saat itibarıyla henüz kesinleşmedi) Başak Demirtaş ziyareti ise HDP’ye verdiği “Kusura bakmayın, bunu yapmak zorundaydım” mesajı olarak okunmalı. Kemal Bey’in işi zor. Aynı gün hem PKK’nın kaçırdığı çocuklarını arayan anaları hem de Demirtaş’ın eşini ziyaret etmek gibi mecburiyetleri var!
Ama CHP liderinin asıl zorluğu başka. 10 gün sonra ittifak ortağı Meral Akşener gidecek Diyarbakır’a. Kemal Bey bir süre önce “Bu ülkeye demokrasi gelecekse bunun yolu Diyarbakır’dan geçer” demiş ve İyi Parti’yi kızdırmıştı.
Bakalım geçmişte “Benim babam da Diyarbakırlı” diyen Akşener kentte ne mesajlar verecek? Başak Demirtaş’ı ziyaret edecek mi? Baba evinde ittifak ortağıyla ters mi düşecek yoksa aynı paralelde mi konuşacak?
Yazın bir kenara… CHP ve İyi Parti’nin son dönemde ayrışma işaretleri veren ittifaklarının geleceği Akşener’in Diyarbakır’da yapacağı konuşmayla netleşecek.
Diyarbakır’da yapacağı konuşmayla netleşecek
YALNIZ TÜRKİYE’NİN YAPTIKLARI
Rusya ile Ukrayna arasında savaşın başından itibaren gerçekleşen en üst düzey görüşmeye ev sahipliği yapıyor. İki ülke Dışişleri Bakanı’nın oturduğu masaya kendi Dışişleri Bakanı’nı da oturtuyor.
Hem Putin ile hem de Zelenskiy ile diyalog kurabilen tek lider Cumhurbaşkanı Erdoğan.
İsrail Cumhurbaşkanı Ankara’ya geliyor. ABD Başkanı arıyor.
Almanya, Yunanistan, İngiltere başbakanları Erdoğan ile görüşmek için sıraya giriyor. Bizim muhalefet ise dış politikadaki bu muazzam başarıya kara çalmakla meşgul.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz başta olmak üzere birçok meselede kendi çıkarlarını savunmak için S. Arabistan, BAE ve İsrail ile araya mesafe koyduğu dönemde “Neden herkesle kavga ediyorsunuz? Yalnız kaldık” diyenler bugün ilişkilerin düzelmesinden rahatsız! Acaba neden?
O ilişkilerin Türkiye dik durduğu ve bu ülkeleri kendi istediği çizgiye çektiği için düzeldiğini görmek istemiyorlar. Ne Türkiye’yi ne de dünyayı okuyamıyorlar.
İç ve dış politikada aşırı abartılı Erdoğan eleştirileri dışında ortaya koydukları gerçekçi, ufuk açıcı bir yaklaşım yok. Bunu biz değil 1999’daki Ecevit hükümetinin Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel söylüyor: “Muhalefet iç ve dış sorunların üstesinden gelebileceğini göstermekte aciz kalmış ve sınıfta çakmıştır. Geç de olsa bugünkü dış sorunlara gerçekçi yaklaşmayı başaran ve umarım bundan sapmayacak olan hükümet doğru yoldadır.”
Bu açıklamadan sonra Gürel’in kendi mahallesinde linç edileceğinden hiş şüphem yok. Ama bunu yaparken keşke bir de “Acaba bu adam neden böyle konuştu?” diye kendilerine sorsalar.
Belki nerede hata yaptıklarını görürler.
VALİLER SAHAYA
Sadece Aksaray’da… Valiliğin yaptığı depo denetimlerinde 106 bin 520 litre ayçiçeği yağı tespit edildi!
Kan emici stokçuların İstanbul ve Ankara’daki depolarda ne kadar yağ sakladığını varın siz hesap edin.
Aksaray Valisi Hamza Aydoğdu’nun OSB’deki depolara yaptığı baskından yansıyan görüntüler her şeyi anlatıyor. Birileri önce millete, sonra da Türkiye’ye operasyon çekiyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun talimatıyla sahaya inen valiler tam saha prese hiç ara vermesin.
Bu saatten sonra vatandaşın cebine göz diken çetelerle anladıkları dilden konuşmak valilerin öncelikli görevi ve milletin bir numaralı beklentisidir.
Kimse bu beklentiyi boşa çıkarmasın.
YOKSA ÇİLLER HAKLI MI?
Eski başbakanlardan Tansu Çiller’in 75 yaşından sonra siyasete döneceği iddialarını ciddiye almam ama “Koalisyonlar darbeden beterdir” sözünün altına imzamı atarım.
Türkiye bir darbelerden, bir de koalisyonlardan çekti ne çektiyse. Rakamlar bize koalisyonlarda küçüldüğümüzü, tek parti iktidarlarında büyüdüğümüzü gösteriyor.
1991-2002 arasında 11 yılda ortalama ömrü 1 yıl 2 ay olan dokuz hükümet kurduk. Bunlardan beşinin ömrü 1 yıldan az oldu. Çiller’in kurduğu 51. Hükümet sadece 25 gün dayanabildi. 1995-96 döneminde her üç ayda bir hükümet değişti.
Yüksek enflasyonla 1970’lerdeki CHP-MSP ve MC koalisyonlarında tanıştık. 90’lardaki koalisyon hükümetleri döneminde de enflasyonun ateşi hiç sönmedi. Cumhuriyet tarihinin en düşük büyüme hızı yüzde 1.2 ile 1999-2002 arasındaki koalisyonda gerçekleşti.