NATO-Şanghay’a Trump açısından bakarsak…
15 Temmuz yıldönümü vesilesiyle, ABD’nin Türkiye “ilgisi” perspektifinden ikili ilişkilere dair bazı düşüncelerimi sizinle paylaştım ve bu çerçevede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tıpkı NATO gibi bir başka siyasi, ekonomik ve güvenlik-savunma örgütü olan Şanghay İş Birliği Örgütü’ne (ŞİÖ) tam üye olarak katılma arzusunu tekrarladığını hatırlattım.
ŞİO’nun şu anda 9 üyesi var ama bunlardan Rusya ve Çin kurucu üyeliklerinden gelen “patron” konumuna sahip. Nitekim Türkiye’nin tam üyelik arzusunu belirtmesine, Rusya Hükümet Sözcüsü, önce katı bir “Hem NATO, hem ŞİO bir arada olmaz” yanıtını verdi; sonra sözlerini yumuşatarak, “Yeni üye taleplerinde o ülkenin dünya değerlerine bakarız” gibi muğlak birtakım şeyler söyledi. Ülkelerin dünya görüşleri var mıdır? Sanmam. Ama ülkelerin kendi ulusal güvenliklerine ilişkin stratejik ulusal değerleri vardır. Siyasal iktidarların değişmesi ile bu değerler değişmez; sadece yerine getirme, tatbik, uygulama süreçlerindeki taktik ilkeler değişir.
Eğer kamuoyunda, 8 yıl gibi ulus hayatında “bir an” sayılabilecek bir süre önce, ABD’den de, NATO müttefiklerinden de dostlukla bağdaşmayacak tutum ve davranışlar görüldüğüne ilişkin kuşkular oluştu ise ve bu fırtınanın hemen ertesinde Cumhurbaşkanı, hem de NATO’nun 75’inci kuruluş yıldönümü kutlamaları sırasında bir başka askeri iş birliği ve savunma ittifakına tam üyelik arzusundan söz etmiş ise, bu çok ama çok ciddi bir darbe, bir patlama, bir arayıştır. Bill Clinton, 1999’da “21’inci yüzyılda Türkiye’nin yapacağı tercih dünyada önemli olacak; 21’inci yüzyılı Türkiye belirleyecek” derken muhtemelen böyle bir durumu öngörüyordu.
Şimdi, son iki gün içinde, bu satırların yazarının burada defalarca ifade ettiği üzere, ABD başkanlığına seçilmesi adeta garanti olan Donald Trump’ın bir suikast girişiminden adeta mucize kabilinden kurtulduğu birtakım gelişmeler oldu. Trump sekiz yıl önce başkanlığa ilk kez seçilmesini Evanjelik Hristiyan kiliselerine borçlu idi; borcunu bu mezhebi güçlendirerek, zenginleştirerek ve adeta ABD’nin resmi dini halini getirerek ödedi. Şimdi, kurşun iki santim sağdan geçse idi şu anda ölmüş olabileceği bir girişimden kurtulması, bu kiliselerin kolları sıvayıp, Trump’ı azizlik makamına oturtmasıyla sonuçlanacaktır. Yani Trump, 5 Kasım’da (o zamana kadar başka bir emrihak vuku bulmaz ise!) başkan olacak. Hem de ne başkan!
Arkasında böyle bir “ilahi koruma kalkanı” olmadan seçildiği 8 yıl önce, bir evanjelist papazı Türkiye’deki yasal süreci beklemeden “derhal” iade etmemizi isterken kullandığı “Türkiye’yi bir gecede mahvederim!” çılgınca ifadesini hatırlarsak, Trump’ın yeni dönemi başkanlığı, örneğin Filistinliler için, Libya’da BM’nin tanıdığı yönetim için, Afganistan ve Yemen için, kısacası İsrail ile atom bombası olan Rusya ve Çin dışındaki ülkeler için ciddi zorluklara gebe dersek, abartmış olmayız.
NATO, son 75’inci yıl zirvesinde, yeni bir Trump Afeti’ne karşı önlemler almaya çalıştı ve ABD’nin tek başına ittifakı zayıflatabilecek uygulamaları imkânsız kılan bazı önlemler aldılar. Eski ve yeni NATO genel sekreterleri ve Başkan Biden “bütün delikleri tıkadıklarını” sanıyorlar! Trump, önceki dönemde NATO’ya katkısını arttırmayan ülkeleri savunmak için NATO’ya yardım sağlamayacağını açıkça söylemişti ve bunu hala yapabilir. NATO Ukrayna’yı “geri dönülemez bir kararla” NATO’ya üye olarak kabul etmeyi vaat etti; ancak bu hala vaat! Trump, Ukrayna’nın 4 ilini de Kırım gibi Putin’e bağışlaması gerektiğini tekrar etti.
Yani Trump NATO’ya ve batı ittifakına çok ağır zararlar verebilir. Bu açıdan bakınca, Türkiye’nin ŞİO’da ortaklık araması çok mantıklı görünüyor.
Peki, benim de paylaştığım şu kanı da size mantıklı görünüyor mu:
NATO şu anda bizi ABD’den de İngiltere’den de Yunanistan’ı çılgın gibi silahlandıran Fransa ve Almanya’dan da koruyan tek ittifaktır.