Ne yapacağını açıklamak demokratik bir kural değil mi?
Ben ahlaki saymam ama ortada çoğumuzun benimsediği “Dostumun dostu dostumdur; düşmanımın dostu düşmanımdır” gibi bir söz vardır. Buradan hareketle, mesela sosyal medyada, hatta geleneksel medyada değerlendirmeler yapılır; filanca liderin falanca liderle sıkı-fıkı olması, onu bizim gözümüzde değerli veya değersiz kılar.
Başkan seçilmeden önce başkan gibi davranmaya başlayan Joe Biden, sadece kendi ülkesi için değil, ama tüm insanlık için tehlikeli bir tutum sergiliyor. “Ayasofya tekrar müze yapılmalıdır” buyruğundan söz etmiyorum! Ne kadar yanlış, müdahaleci ve İslam düşmanı olduğunu ifade etmek bile, bu sözleri ve söyleyeni onurlandırmak olur. Bu konuda söylenecek tek şey var: Bu sözler, Trump’ın bir kaza sonucu, mesela Kovid-19’un, ABD başkanı bile olsa insanı üç günde bırakmayacağını kanıtlamaya kalkması gibi bir sebeple seçimi kaybetmesi halinde, sadece Türkiye’nin değil ama bütün İslam aleminin ABD ile sorunu olacağını gösteriyor. Nitekim Biden’ın yardımcı adayı Hint kökenli hukukçu Kamala Harris de bu sorunun, sadece söylemde kalmayacağını ve icraya döküleceğinin işaretini verdi. Bazı kurumların ABD’de faizsiz ödünç para vererek, emlak alışverişine yardımcı olmasını ABD’ye şeriatın gelmesi olarak niteleyen eski savcı Harris, bunun yasayla engellenmesine çalışacaklarını açıkladı.
Hadi diyelim ki Biden’ın Ayasofya merakı, Harris’in şeriatı önleme heyecanı, seçmen nezdinde yapılmış vaatlerdir ve seçimlerden sonra bu laflar, mürekkebi bile kurumadan unutulur. Fakat Biden’ın son günlerde sergilediği öyle bir tutum var ki, Amerikan halkını gerçekten tehlikeli günlerin beklediğini gösteriyor.
Sorun ABD iç siyasetiyle ilgili olmakla birlikte, yine de Biden’ın tepeden inmeci, seçkinci tutumunu ve başka ülkelere müze-cami talimatı verebilecek yapıda olduğunu da açıklıyor. Trump’ın ve Cumhuriyetçilerin ABD yüksek mahkemesine seçim sonuçlarını beklemeden bir muhafazakâr üye atamalarına, Demokratların Kongre’nin her iki kanadını da kazanarak, bu atamayı etkisiz kılacak şekilde, mahkemenin üye sayısını arttırarak karşılık verecekleri söyleniyor. 1937’de, o zamanki başkan Roosevelt, reform çabalarının sürekli mahkeme tarafından engellenmesi üzerine, üye sayısı, çoğunluğun kendi atayacağı yargıçlarda olmasını sağlayacak bir anayasal reform paketi hazırlamıştı. Biden, Harris ve Demokrat Parti liderleri el altından bunun için propaganda yapıyorlar ama medyaya tek kelime söylemiyorlar. Hafta sonunda bir seçim konuşmasında bu konuya temas etmemesi üzerine bir muhabir ile Biden arasında şu konuşma geçti:
“-Mahkemenin üye sayısını arttırıp artırmayacağınızı bilmek seçmenlerin hakkı değil mi?”
“-Değil. Ne yapacağımızı seçimlerden sonra ayrıntılı açıklarız; görürler. Şimdi değil.”
Bu görüşme 1933’de Hitler ile onu hala normal bir parti lideri sanan bir gazeteci arasında geçmiyor. Seçmene ne yapacağını söylemeyi gereksiz sayan bir ABD başkanı geliyor. Kim bilir uluslararası alanda daha söylemediği neler var?