Osmanlı’nın mirası, Türkiye’nin geleceği: Türkler, Kürtler, Araplar
İnsanlığın başına modern Batı medeniyetinden daha büyük bir bela gelmemiştir. Batılı sömürge imparatorluğu bilgiyi, teknolojiyi, siyaseti, medyayı, ellerindeki bütün değerleri kendi milletlerinin refahı, geri kalan milletlerin sefaleti için kullanmışlardır.
İşgal ettikleri toprakları sömürmeleri yetmezmiş gibi bu ülkeleri siyasi olarak istikrarsızlaştırmışlar, hatta onların sınırları içinde 100 yıl sonra çıkacak savaşlar planlamışlardır. Bu amaçla çıkarılan yüzlerce sorundan birkaçı şunlardır:
* Arap ülkelerinin arasına hançer gibi sokulmuş İsrail devletinin varlığı,
* Pakistan ile Hindistan arasındaki Keşmir sorunu,
* İran ile Arap ülkeleri arasında Basra Körfezi’ndeki adalar ihtilafı,
* Türkiye ile Suriye arasındaki Hatay sorunu (bu mesele bitti Elhamdülillah),
* Afrika topraklarının doğrudan işgali, kesintisiz sömürüsü,
* Asya ülkelerinin tamamının yüzyıllar süren işgali ve sömürüsü.
Bu kadar zulüm, bu kadar gaddarlık, bu kadar kültür emperyalizmi ancak büyük bir illüzyonla kapatılabilir. Demokrasi, ekonomik kalkınma ve büyüme, modernlik gibi müspet her bir kalem, doğrudan kendi refahları ile ilgiliyken sömürge ülkelerin sefaletinde değişen bir şey olmadı.
Meseleye kendi açımızdan bakacak olursak emperyalistler iki yüzyıl süren bir çabayla Osmanlı Devleti’ni yıkmakla kalmadılar, aynı zamanda bu İmparatorluğun büyük Türkiye olarak yeniden dirilmesinin önüne engeller koymak için kültürel emperyalizmi ülkemize dayatarak geleceğimize de mayınlar döşediler.
Osmanlı İmparatorluğu’nun tek bir ırka indirgenmiş bir ulus devlet kalıbına sığmayacağını İngilizler ile sömürge imparatorluğunun diğer unsurları biliyordu. Dünyanın üçte birinde hüküm sürmüş Osmanlı İmparatorluğu farklı ırklara ve dinlere mensup milletleri yüzyıllar boyunca yönetmişti. Elbette ki bu milletlerin hepsinin bir kıymeti vardır. Fakat Osmanlı Devleti, asıl gücünü Türklerden, Kürtlerden ve Araplardan alıyordu. Kültürel emperyalizmin en büyük başarısı, Birinci Cihan Harbi sonrasında Arapları ve Türkleri birbirlerine düşman etmesiydi.
Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlettir ve her ulus devletin bir hinterlandı vardır. Bugün İngiltere, Commonwealth denilen ağ sayesinde dünya nüfusunun üçte birinin anavatanı gibidir. Bu ülkelerin aristokratları, zenginleri ve siyasileri Londra’da yaşamaktadır. Garip olan şu ki bizim Arap kardeşlerimiz için de durum aynı. Son zamanlarda İstanbul, Araplar için Londra ile benzer bir konumdadır.
Bugün Türkiye hinterlandı genişliği bakımından İngiltere’den daha avantajlıdır. İngiltere, eski olanı ve köhne fikirleri temsil etmektedir. Dünyaya kendi çıkarlarından başka söyleyecek bir sözleri kalmamıştır.
Türkiye’nin düştüğü yerden güçlü bir şekilde kalkması için son yıllarda önemli gelişmeler oldu. Türkiye, Batılı devletlerden bağımsız bir şekilde kalkınmasını ve alt yapısını tamamladı. Gelişmişlik açısından Avrupa ülkelerinin birçoğunun önünde gözükmektedir. Geriye kalan iyi bir ekonomi ile bu gelişmişliği sürdürülebilir hâle getirmektir.
Fakat tam bu sırada İngilizlerin yüzyıllık emeği devreye giriyor: Araplarda Türk karşıtlığını, Türklerde Arap karşıtlığını yükseltmek. Hedef, doğrudan Türkiye ekonomisini vurmak. Trabzon ve çevre iller Arap turistler açısından turizm cennetine dönüştü. Sadece Trabzon’un Türkiye ekonomisine katkısı 1 milyar dolar. Peki İngiltere’de Türkiye’nin ekonomisine zarar vermek için kim böyle bir işe kalkışır? Bu ve benzeri olayların arkasından gelen bazı yıkıcı uygulamalar, bizdekilerden geri kalmayan kötü niyetli Arap medyasında da boy gösteriyor. Kimsenin mazlum sığınmacılardan alıp veremediği yok. Olan Türkiye ekonomisine oluyor. Yatırımcılar ve turistler tedirgin oluyor.
İngiliz emperyalizmi Kürtlerle Türkleri düşman edemediler, çünkü bu iki millet tarih boyunca etle tırnak gibi olmuşlar. Elbette ki ellerinde bir formülleri var: PKK terör örgütü. PKK, Batılı sömürgeciliğin ırkçılık yoluyla düşmanlık tohumu ekemedikleri Kürtleri Türkiye’den koparmak için kırk yıldır çabalıyor.
Geçtiğimiz hafta bir tartışma programında sığınmacılar, mülteciler ve turizm üzerine tartışırken konu istihdama geldi. Ben, gelişmiş ülke çocuklarının ağır işlerde çalışmadıklarını, İngiltere’de Fransa’da ve Almanya’da yabancılar nasıl alt sektörlerde çalışıyorsa bizde de öyle olacağını söyledim. Suriye iç savaşından dolayı birkaç milyon Suriyelinin aynı anda Türkiye’ye gelmesinin arızi bir durum olduğunu belirttim. Sektörlerin ihtiyaçlarından bahsettim. Program esnasında her bir tartışmacıya sektör temsilcilerinden onlarca mesaj yağdı, tabi kimse bunu programda dillendirmedi.
Bir ülke düşünün: Arap coğrafyasının tamamı, Afrika ülkeleri, Balkanlar, Türk Devletleri Teşkilatı üye ülkeleri, Baltık ülkelerinden Ukrayna vb. sizin hinterlandınızı oluşturuyor. 100 yıldır Arap coğrafyasının zenginlikleri Batı’nın refah payını artırıyor. Siyasi olarak hiçbir memleket duyarlılığı olmayan insanlar, sözde milliyetçilik kılıfına bürünerek ülkenin ekonomisine, diplomasisine, geleceğine ve nüfuz genişletmesine zarar veriyor.
Emperyalizm çağı son buluyor. Büyük Türkiye yüzyılı adım adım geleceği şekillendirirken Arapların Türklere, Türklerin Araplara düşman edilmesi bizim gelecek vizyonumuza zarar vermekten başka bir işe yaramaz
Batılı devletlerin koro halinde PKK’nın arakasında saf tutması tesadüf değildir. Gelin İngilizlerin elinden bu eski oyuncakları alalım. Biz imparatorluk bakiyesi bir milletiz. Tarihin belli zamanlarında uzun seferlere çıkarız. Bu büyük seferi küçük adımlara feda etmeyelim.