Provokasyon sezonu açıldı
Resmi tarih aksini iddia etse de Atatürk’ten sonra kavgasız, gürültüsüz cumhurbaşkanı seçmesine izin verilmeyen bir ülkeyiz. Yakın tarihimiz cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yaşanan olağan dışı gelişmeler, provokasyonlar ve hemen arkasından gelen krizler tarihi adeta.
İsmet İnönü, dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın desteğini alamasa Çankaya’ya çıkamayacaktı.
Celal Bayar’ın TBMM tarafından cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen sonra yapılacak askeri darbe güçlükle önlendi. Menderes hükümeti başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere üst düzey komutanlar ve ordu müfettişlerini emekliye sevk etmese çok partili siyasi hayatımız daha başlamadan bitecekti.
27 Mayıs darbesinden sonra Orgeneral Cemal Gürsel’i cumhurbaşkanı seçtirmek için ona rakip olma potansiyeli taşıyan herkes tasfiye edildi.
5. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Adalet Partisi’ne yapılan baskı ve dayatmalar sayesinde Köşk’e çıktı.
12 Eylül darbesinin gerekçelerinden biri de Meclis’in altı ay boyunca devam eden nafile turlarda cumhurbaşkanı seçememesi oldu. Oy pusulalarına Ajda Pekkan, Bülent Ersoy ve Zeki Müren’in bile isimleri yazıldı ama Meclis kendi içinden bir cumhurbaşkanı seçemedi. Daha doğrusu, seçmesine izin verilmedi.
Kenan Evren’li yılların ardından, sivil siyaset ilk kez askeri vesayete başkaldırdı ve Turgut Özal Çankaya’ya çıktı. Demirel ve Sezer’in seçimleri siyaset içi ve dışındaki dengelerin uzlaşmasıyla sorunsuz bir şekilde gerçekleşti.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Köşk’e çıkması ise ancak 367 garabetinin aşılmasıyla mümkün olabildi.
Gezi olayları ve 17-25 Aralık kumpasları 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçimleri hesap edilerek tertiplenmiş zaman ayarlı provokasyonlardı. Tek amaç, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak ve Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesini engellemekti. Tıpkı 2018 seçimleri öncesindeki “Seni başkan seçtirmeyeceğiz” söylemleri, Hendek terörü ve FETÖ’cü darbe girişimi gibi…
Bu zorunlu hatırlatmanın ardından bugüne dönelim. Samsun’da Atatürk heykeline yapılan çirkin saldırı kusursuz bir provokasyondur. Biz bu filmi daha önce defalarca gördük. Cumhurbaşkanlığı seçimine 17 ay kala yine düğmeye bastılar. Devamının geleceğinden hiç şüpheniz olmasın. İngiliz ve Amerikan büyükelçilerindeki diplomasinin olağan akışına uygun olmayan hareketlilik boşa değil. Süreç tam da ”Cumhurbaşkanı adayımız ulusal ve uluslararası karar vericilerin işaret edeceği biri olacak!” diyen Hatay’ın CHP’li Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın dediği gibi ilerliyor.
Uluslararası karar vericiler sahaya indi. Erdoğan’ın karşısına çıkacak adayı Ankara’da toplantı üstüne toplantı yapan altı partinin liderleri mi yoksa onlar mı belirleyecek göreceğiz. Birlikte belirleme ihtimalleri az da olsa hâlâ var. Ama bu durumda başta Kılıçdaroğlu ve Akşener olmak üzere altı liderin de siyasetteki geleceği tartışma konusu olacak. Çanlar önce Kılıçdaroğlu, sonra da ittifak ortakları için çalıyor.
Not: Heykel provokasyonundan sonra Samsun’a ilk gidecek siyasetçi kim olacak acaba? Benim aklımda biri var. Ve kente vapurla giderse hiç şaşırmam.
Cemevine ticarethane faturası olur mu?
İstanbul Küçükçekmece’deki Garip Dede Kültür ve Cemevi Derneği’ne gelen 30 bin liralık elektrik faturası sosyal medyada çok tartışıldı. Faturanın miktarından çok Cemevi’nin elektriğinin ticarethane tarifesinden hesaplanması tartışılıyor.
Nasıl tartışılmasın ki? Cemevlerine ticarethane tarifesinden fatura yollamak nereden bakarsanız bakın skandal.
Elektrik dağıtım şirketlerinin bu kabul edilemez uygulaması İçişleri ve Enerji bakanlıklarının da gündeminde. İki bakanlığın ortak çalışmasıyla cemevlerinin elektrik faturalarının ticarethane tarifesinden hesaplanması uygulanmasına son verilecek.
Ne zaman mı? Genelge hazırlanıyor.
Eli kulağında.