Putin ve Trump anlaşabilecek mi?
Sinyallere bakılırsa her iki lider de birbirleriyle anlaşma peşinde.
Anlaşma masası ne zaman ve hangi şartlarla kurulacak, esas mesele budur.
Dahası, bu masadan kim ne kadar çıkarını koruyarak kalkacak?
Putin, her zaman söylediğim gibi, uzun vadeli bir plan oluşturdu.
Kısa vadedeki olumsuzlukları, uzun vadede kazanca dönüştürme hesaplarını yaptı.
Trump’ın seçimden zaferle çıkmasını da kendi uzun vadeli kazanımları içinde değerlendirdi.
Burada Çin ve Rusya ilişkileri, ABD açısından önem arz ediyor.
Geçmiş yazılarımda da belirttiğim gibi, herkes “Rusya, Esad’dan vazgeçmez” derken, ben “Geçer, hem de Esad’ı satmadan, kendi çıkarını gözeterek geçer” diye not düşmüştüm.
Rusya’nın revizyonist yapısı, her müşkülde çözüm üretmeye yöneliktir.
Trump ise, Amerikan çıkarlarına odaklı duruyor.
Bu çıkarlar içinde, küresel aktörlüğünün elinden alınmasına karşı koymak da var.
Bu yolda Rusya ona lazım.
Dikkat çekici nokta ise şu: Türkiye önemli!
Yani Türkiye’yi yanına almadan bu yola revan olamaz…
Trump’ın, Erdoğan ile ilgili açıklamalarını da bu bağlamda değerlendirmek lazım.
Ukrayna kilit!
Yani nasıl çözüleceği, hangi şartlar karşılığında ateşkes olacağı belirleyici.
Putin, aldığı topraklardan geri adım atacak biri değil.
Tam tersi, masa kurulana kadar kafasındaki yere kadar girmek istiyor.
Ukrayna tarafından Rusya’ya yönelik saldırıların da bir anlamı var: “Masaya elde bir şeylerle oturmak.”
Günün sonunda Zelenskiy, “Değdi mi?” sorusuna cevap vermek zorunda kalacaktır.
Putin’e gelince…
Kendi zenginlerini konsolide edebildi. Ama orada da artık bir bıkkınlık var.
Ne de olsa Putin, “Bir zahmet Rusya’dan kazandığınız paraları şimdi biraz da bu ülkeye harcayın” dedi ve Putin’in gölgesindeki zengin oligarklar bunu yapmak zorunda kaldı.
Orta sınıf ve düşük gelir grupları hâlâ Putin’i destekliyor.
Ana başlık ise: “Ana vatan!”
Zenginlerle görünürde bir sorun olmasa da, onlar kapalı kapılar ardında rahatsızlıklarını dile getiriyorlar.
Putin ise her şeyin farkında.
Durumu ona göre dizayn ettiği de aşikâr.
Gelelim Trump’a…
Trump, esas hedefe kilitlenmiş durumda.
Amerikan hegemonyasını pekiştirecek, daha fazla para kazanacak.
Böyle bir hedef, “Çin odaklıdır!”
Çin, Trump’ın gelmesiyle Amerikan siyasetinin daha çok içe döneceği beklentisinde.
Ayrıca, Trump’ın iç hesaplaşmalar ve göçmen politikaları hususunda zaman kaybedeceğini düşünüyor.
Herkes bir şeyler bekliyor.
Zaman kazanmak isteyenlerin başında Çin ve onun gölgesi olan İngiltere geliyor.
Rusya’yı parçalamak isteyen İngiltere, aynı zamanda Rusya dostu olan Çin’in hamisi!
İlginç değil mi?
Hayır, ilginç değil.
Çünkü devletler çıkarlarını duygusal hesaplarla korumamalı!
İşte buradan baktığınızda, Trump ile Putin arasında ortak bir payda yok mu?
Var! İşte bu!
Putin, yeni bir anlaşma yapılırken taraflardan biri olarak Rusya’yı yeni küresel sürece perçinlemenin peşinde.
Aynı şeyi Başkan Erdoğan da yapıyor.
Ve yeni küresel değişim süreci, Türkiye ile Rusya’yı paralel hatta oturtuyor.
Rusya, bazı ekonomik ve finansal sorunlarının çözümünde Türkiye’yi en mühim alternatiflerden biri olarak görüyor.
Ama ne hikmetse Türkiye içinde birileri bu kapıyı ısrarla kapattığı için, gelenler BAE ve Suudi Arabistan’a yönelme eğiliminde.
Acaba kim ve neden Türkiye’yi; çözüm üreten, ürettikçe kazanan ve bölgesel esas aktör olma yolundan alıkoymaya çalışıyor?
Duygusal değil, rasyonel bakalım…
Eminim cevabı bulacağız!