Rusya-Ukrayna antlaşması ve İstanbul masası

Okuduğunuz Yazı
Rusya-Ukrayna antlaşması ve İstanbul masası

İçerik

Zelenskiy’nin ülkemizi ziyaretinin hemen ardından Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Ankara temaslarını ve verdiği mesajları anlamlı buluyorum.

Hatırlayacak olursanız Rusya, İstanbul sürecini başından beri destekledi. Hatta sürecin Türkiye merkezli teklifler eşliğinde sonuçlanmasına sıcak bakıyordu.

Lavrov-Fidan görüşmesi sonrası yapılan basın açıklamasına baktığımızda, hâlâ İstanbul masasına dair olumlu yaklaşımlarını sürdürdüklerini görüyoruz.

Lavrov sürecin Ukrayna tarafından değil, İngiltere’nin müdahalesiyle engellendiğini ilk günden itibaren dile getirdi. Ankara ziyaretinde de aynı ifadelerini tekrarladı: “İstanbul masası, İngiltere’nin müdahalesiyle dağıldı!”

Gelelim Trump-Macron görüşmesine…

Neden mi önemli? Çünkü Avrupa, Trump’ın Rusya-Ukrayna sürecini AB’siz tasarlamasına karşı ve bu durumda sürecin nasıl sonuçlanacağını tahmin etmeye çalışıyor.

Macron’un Trump ile görüşmesi de bu açığı kapatma çabasının bir parçasıdır.

Trump’ın Macron’u karşılama sürecinde kullandığı beden dili, aslında Macron’un isteklerine verilecek cevabın özeti gibiydi.

Her ne kadar Macron, AB lideri olarak yeni düzende kendisine alan açma peşinde olsa da Trump, sonuçta beden diliyle ona bu fırsatı vermedi.

Sadece görüntüde değil, yeni süreçte de AB ciddi zorluklarla karşılaşacak gibi görünüyor. Bu sürecin mimarı ise Trump’ın benimsediği yeni siyaset anlayışı olacaktır.

Zelenskiy’nin Ankara’ya yönelmesi de zaten Trump’ın AB’ye kapıyı göstermesiyle alakalıdır.

Sürecin önemli aktörü: Türkiye!

İngiltere, İstanbul masasını dağıttı.

Hatırlarsanız dönemin İngiltere Başbakanı Boris Johnson, İstanbul toplantısı sonrası sürece doğrudan müdahale etti ve Zelenskiy geri adım attı.

O dönemde ABD ile İngiltere arasında eylem birliği olduğu için bu müdahaleyi engelleyecek kimse olmadı ve İstanbul masası sonuca varamadan askıya alındı.

Şimdi ise farklı bir döneme girdik.

Trump’ın Rusya yaklaşımı ve Pasifik merkezli siyaset anlayışı, Ukrayna-Rusya sürecini yeniden Ankara merkezli çözüm kapısına mahkûm etti.

Burada başından itibaren Türkiye’nin tutumu ile Trump’ın şimdiki yaklaşımı arasında belirgin bir paralellik söz konusu.

Gerçi Trump’ın Ukrayna lideri konusunda saygısız yaklaşımı, Türkiye’nin devlet adabına ve geleneğine uymuyor.

Başkan Erdoğan’ın Ukrayna liderini karşılama tarzı ve nezaketi, ABD ile Türkiye arasındaki devlet anlayışı ve asalet farkını ortaya koydu.

Bunu da bir kenara not edelim…

Macron, ABD liderine bir umutla gitti. Ancak süreç, AB’nin kontrolünden çıkıyor. Burada meseleye sadece Ukrayna üzerinden bakmamak gerekir.

Eğer AB bu süreçten dışlanırsa, bunun etkileri sadece Avrupa’da değil, Orta Doğu ve Afrika’da da hissedilecektir.

Putin, bu yeni süreci sonuna kadar Rusya’nın lehine kullanmayı hedefliyor. Trump’ın hedeflerini iyi bilen Putin var sahnede. Putin şartları Rusya’nın çıkarlarına uyacak şekilde oluşturmuş durumda.

AB’yi masadan kaldırmayı hedefleyen Trump kadar, bunu şart olarak öne süren Rusya’yı da göz ardı etmemek gerekiyor.

Dolayısıyla İstanbul masasının önemi, gelinen noktada daha büyük anlam kazanmaktadır.

Böyle bir ortamda Macron’un ardından İngiltere Başbakanı da Beyaz Saray’ı ziyaret ederse oradan çıkacak sonuç da önemli olacaktır.

Rusya için savaşın müsebbibi İngiltere.

Peki, Trump buna nasıl bir cevap verecek?

İngiltere, AB’yi konsolide etmek için Fransa ile ortak hareket ediyor.

Macron, yeni sürecin AB patronu edasıyla sonunda kazanan olmak istiyor.

Bu yüzden “Ukrayna kozu”nu sonuna kadar kullanacak.

Zelenskiy ise içeride gücünü kaybediyor.

Ukrayna Parlamentosu’nun (Rada) tutumu bu açıdan anlamlı.

Hatırlarsanız Trump, Zelenskiy için “seçim yapmayan diktatör” ifadesini kullanmıştı.

Zelenskiy ise “Ukrayna’yı NATO’ya alın, istifa edeyim” demişti.

Ancak Zelenskiy, bu teklifin bir karşılığı olmadığını herkesten daha iyi biliyor, buna eminim.

Zaten anlaşılan Ukrayna, madenlerinin ABD tarafından işletilmesine onay vererek Trump’ı yumuşatmayı hedefledi ya da teslim oldu.

Çünkü Putin’in şartlarından biri, Ukrayna’da seçim yapılması. Bu talep, sebepsiz yere dile getirilmiş bir talep değil.

Ayrıca Rusya’nın, masada AB’nin olmaması şartı da Zelenskiy’yi çıkmaza sokmuş durumda.

Putin’in Ukrayna’da yeniden seçim isteği, Moskova’nın bu süreci hesaplamış olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Rusya-Ukrayna sürecinin sonu, sadece Moskova ve Kiev açısından değil,

ABD, AB, İngiltere ve Türkiye’nin küresel masadaki yeri açısından da önemli olacaktır.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%