Sami Ağabey’den bir Türkiye dersi

Okuduğunuz Yazı
Sami Ağabey’den bir Türkiye dersi

İçerik

Sami Ağabey bugün Neve Şalom (Barış Vadisi) Sinagogu’ndan ebedi huzura doğru ilk adımını atıyor. 70 yılı gazetecilikle geçen, savaşlarla, mücadelelerle dolu bir 93 yıldı yaşamı. Aileden gazeteciydi; babası Albert Kohen’in kurduğu Ladino-Fransızca-Türkçe “La Boz de Türkiye” (Türkiye’nin Sesi) gazetesini, babasının vefatından sonra “Türkiye’nin Sesi” ve sonra “Haftanın Sesi” adları altında yayımladı.

Sami Ağabey’in hayat hikâyesini anlattığı röportaj-kitabı bulursanız, mutlaka okuyun. Her an, her durumda gülen bu çehrenin, gerçekte ne kadar büyük acıları, tek parti döneminin, Musevileri Türkiye’den göçe zorlamak için uygulanan Varlık Vergisi faciasının izlerini göreceksiniz. Tan gazetesine bile çıkartılmayan sözde vergi borcu, demokrasi öncesi Türkiye’de, Sami Ağabey’in ailesine çıkartılmıştı.

21 yaşında babasının yadigârı gazeteyi yaşatabilmek için her şeyi denedi; ama devir öyle bir devirdi ki Musevi cemaatine iki haftalık gazete çok görülüyordu. Gazetesini kapatan Sami Ağabey, Anadolu Ajansı’nın muhabir sınavına girdi; su gibi İngilizce, Fransızca, Yahudi İspanyolcası ve İbranice bilen Sami Kohen sınavı kazanamadı. Yıllar sonra o zamanki AA müdürü, sadece Musevi olduğu için sınavı kazandığı halde kendisini işe almadıklarını söyleyecekti. Yeni İstanbul gazetesine iki üç dizi yazı yolladı; gazete kabul edip yayımladı. Sonra çağırıp iş teklif ettiler. Gazetenin sahibi Habip Edip Törehan’ın bir şartı vardı, “Kohen” yerine başka bir isim bulmalıydı kendine. Askere gitti; dönüşünde merhum Mithat Perin İstanbul Ekspres gazetesinde iş teklif etti. Böylece Sami Ağabey ile Abdi İpekçi’nin muhteşem dostluğu başladı. İpekçi, Ali Naci Karacan’ın Milliyet genel yayın müdürlüğü teklifini kabul ederken, kuracağı ekibe çoktan Sami Ağabeyi de almıştı. Milliyet bir yenilikler gazetesi olmuştu; Abdi İpekçi-Sami Kohen ekibi ilk kez dünya haberlerini bir sayfada toplamaya, hem de tam sayfada toplamaya başlamıştı. Bu beraberlik 1 Şubat 1979’a kadar sürdü. O perşembe günü, Ankara’dan dönen Abdi İpekçi’nin gazetede konuştuğu son kişi de Sami Kohen olacaktı. Humeyni, Fransa’daki sürgünden İran’a dönmüştü ve İran’ı karışık günler bekliyordu. Sami Ağabey “İran’da Beklenenler” başlığıyla bir yazı yazmıştı. İpekçi’ye durumu ve yazıyı özetledi; İpekçi de ona Ankara’da Başbakan Ecevit ile görüşmesini aktardı.

Abdi Bey kendi sürdüğü otomobille evine giderken, şimdi kendi adını taşıyan o zamanki Emlak Caddesi’nde Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü.

Bu hikâyeyi biliyorsunuz ve Sami Ağabey’in vefatı dolayısıyla gazetede ve birçok yerde geniş geniş okuyorsunuz. Ama benim bu öyküyü bağlamak istediğim nokta, o meşum geceden 135 gün sonra, 15 Haziran 1979’da Atina’daki Uluslararası Basın Enstitüsü toplantısıdır.

Abdi İpekçi cinayeti, 1976’dan beri sistemli olarak sürdürülen bir şiddet siyasetinin sonunda, 1980 Darbesi ile sonuçlanacak bir süreçti. Kimler öldürülmedi o süreçte? Kenan Evren ve arkadaşları darbe için ortamın olgunlaşmasını heyecanla beklerken kimler katledilmedi? Ne dramlar, ne cinayetler, ne soygunlar yaşandı. Hepsini günbegün yaşamış bu ülke insanlarının yarısından fazlası.

Atina’da Uluslararası Basın Enstitüsü, Abdi İpekçi cinayetinin üzerinden henüz dört ay geçmişken, Türkiye’yi kınayan ama oldukça yakışıksız ifadelerle kınayan, adeta bir yıl önceden Kenan Evren ve arkadaşlarını “göreve çağıran” bir bildiri taslağı hazırladı. Türkiye’den bu satırların yazarı, Sn. Oktay Ekşi ve Sn. Nazlı Ilıcak ile birlikte oradaydı. Sami Ağabey, o taze acının orta yerinde, her türlü öfkeyi bir kenara bırakarak, bildiriye öyle bir şiddetle karşı çıktı, ülkenin sivil siyaset sistemine zarar verme çağrısına öyle karşı çıktı ki kimsede bildiriyi savunacak, Türkiye’yi suçlayacak cesaret kalmamıştı. Kürsüden inip aramızdaki yerine otururken Sami Ağabey’in dudaklarından şu sözler dökülüyordu:

“Abdi Bey’in üzerinden Türkiye’yi hançerlemek istiyorlar. Buna izin veremeyiz.”

O bildiri yayımlanmadı.

Sami Ağabey’e boşuna şeref madalyaları, üstün hizmet beratları, duayenlik payeleri verilmedi. O bir öğretmendi ve hep öğretmen olarak anılacak.

Ebedi barışa iyi yolculuklar Sami Ağabey.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
100%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Hakkı ÖCAL