Sen yaparsan, sana da yapılır
Galatasaray Üniver-sitesi’ndeki yabancı öğretim üyelerinin başlangıç düzeyinde Türkçe bilmeleri şartı getirildi. Bu şart, aslında bütün lise ve yüksekokullarda uygulanmalıdır. Ama konu şu anda bu değil.
YÖK’ün bu şartı GSÜ bağlamında uygulaması, rektör yardımcısın da belirttiği gibi “siyasal amaçlı” bir uygulamadır. Fransız Rektör Yardımcısı Francis Rousseau haklıdır; bu bir siyasal karardır. Hatta siyasalın da ötesinde bir “mukabelei bil-misil” davranışıdır.
Bu, bir davranışa aynıyla veya benzeriyle karşılık verme anlamında bir uluslararası hukuk deyimidir. Fransa, bir yıl önce maaşı Türkiye tarafından ödenen üniversite okutmanları ve din görevlilerine B2 düzeyinde Fransızca bilme zorunluğu getirmişti. Türkiye, bu şart yokken gönderilmiş personelin yerleştikleri Fransa’da zarara uğramalarını önlemek amacıyla kararın geri alınmasını sağlamak için diplomatik temaslar yaptı. Hatta ilgililere göre bu konu bakanlar ve başkanlar düzeyinde de ele alındı. Fakat sonuç sağlanamadı.
Şimdi Fransa’nın Fransızca bilmeyen okutman, öğretim görevlisi din elemanlarına uyguladığı bu haksızlık, burada GSÜ gibi eğitim sistemimizin değerli bir parçası olan bir kuruma gelecek yeni hocalara yapılacaktır.
Hukuk böyledir: hele uluslararası alanda, hele ülkelerin birbirlerine karşı egemenlik haklarını dayattıkları alanlarda ne bireylerin uğrayacağı zarar ne de tarihsel durumlar hatıra gelir. Fransa çoluğuyla çocuğuyla oraya yerleşmiş personelin iş akdine rağmen sınırdışı edilmelerinde bir sakınca görmüyorsa, şimdi Türkiye, Fransa ile eşit egemenlik haklarına sahip olduğunu, kapitülasyonların, Sevr anlaşması ile birlikte 9 Eylül 1922’de İzmir Körfezi’ne döküldüğünü Emmanuel Macron’a hatırlatıyor. Macron, Türk okutmanlara Fransızca zorunluğunu, kendi aklınca “Fransız İslam’ı” tasarımı çerçevesinde getirmişti. Şimdi bu kararının sonuçlarına katlanacaktır.
Ancak GSÜ ile sınırlı olan bu kararın bir de akademik yönü vardır. Yabancı öğretim elemanlarının liselerimizde ve üniversitelerimizde istihdamı bir bilimsel zorunluktur. Egemenlik haklarımızı dermeyan edeceğiz diye, okullarımızı yabancı öğretmenlerden, yöneticilerden mahrum bırakamayız. Bugün sayıları 200’ü aşan üniversitelerimizin hepsinde yabancı öğretim elemanları vardır. YÖK, zaman-zaman bu hocaların sayısının, toplam öğretim elemanları arasındaki oranını sınırlamaya, onlara verilecek idari görevleri kısıtlamaya ilişkin kararlar alıyor. Bunlar bazen komedi haline dönüşebiliyor. Diyelim ki Harvard veya Sorbonne Üniversitesinin orada bütün akademik sertifikasyon işlemlerini tamamlamış (doçent, profesör olmuş) hatta bu okulların rektörlüğünü, bölüm başkanlığını yapmış bir elemanını bir Türk üniversitesine öğretim üyesi olarak almaya kalktığınızda bile bütün bu sertifikasyonun burada kurulacağınız bir bilimsel kurula onaylatmanız gerekiyor.
GSÜ siyasal sorunu siyaset yoluyla, umarız tez zamanda, halledebilir. Ama yabancı öğretim üyeleri ile ilgili akademik sorunlar nasıl halledilecek?