SEZARYAN DOĞUM

Okuduğunuz Yazı
SEZARYAN DOĞUM

İçerik

Oldukça ilgi çeken “Doğum Kontrolü” konulu yazı serisinde şu ana kadar iki yazı yayımlandı. Yayımlanan yazılarda çok kısa ve özet olarak nasıl kısırlaştırıldığımızı anlatmaya çalıştım. Ayrıca toplumda ufuk açması ve bilinçlenmeye ön ayak olması için kısırlaşmamıza neden olan biyolojik silaha dönüşmüş gıdalardan da birkaç örnek verdim.

Sevgili okurların tepkilerinden, yapılan geri dönüşlerden emeğin karşılığını fazlasıyla aldığımı düşünüyor ve çok mutlu oluyorum. Planlamama göre bu seride yazacağım iki yazı kaldı. Bu yazıların ilki olan bu bölümde şu soruya cevap arayacağız. “Kısırlaşma operasyonundan kurtulanlara hangi tuzaklar kuruldu?”

Tahmin edersiniz ki yürütülen görünmez operasyonda hedef kitlenin tamamını kısırlaştırmak hemen hemen olanaksız. Hedef kişiler içinde; kimi kurulan tezgâha uyanıp kendini korumaya aldığından, kimi şans eseri, kimi de genetik özelliklerinden dolayı saldırıdan hasarsız kurtulacaktır. Sürecin sonunda böyle bir tablonun ortaya çıkacağını küresel aklında hesaba kattığından zerre şüpheniz olmasın. İşte bu öngörü nedeniyle rezil akıl “B” planını hazırlamış olarak yola çıktı ve korktuğu başına geldiği an planı devreye soktu. “Sezaryen Doğum”

Türk Milletinin soyuna dinamit koyacak kadar tehlikeli olan bu doğum modeli karanlık eller tarafından ülkemizde yayıldı ve maalesef şu an yeryüzünde en yaygın olarak ülkemizde uygulanmakta. Bu gidişe dur demek ve bu modelin nasıl bir bela olduğunu göstermek için sezaryen doğumu anlatmaya başlayalım.

En ağır ameliyatlardan…
Sezaryen doğum bütün tıp dünyasının en ağır ameliyatlardan saydığı tıbbi bir vaka. Ancak maalesef hal bu iken, ülkemiz anne adayları böylesine ağır bir vakaya, bebeğinin ve kendisinin başına geleceklerden bi haber gönüllü ve adeta koşarak gidiyorlar. Peki güle oynaya koşulan bu ameliyat gerçekte nasıl bir vaka, bebeğe ve anneye yarattığı tehlikeler neler?

Sezaryen doğum en basit tanımıyla, anne karnının KESİLEREK bebeğin dışarıya alınması olayıdır. Doğum anına karar verildiğinde anne narkozlanır ve ameliyathaneye alınır. Ameliyathane diye özellikle vurguluyorum çünkü bu konuda da ince bir hile var. Anne ve yakınları etkilenmesin diye ameliyathane yazılması gereken kapıya “doğumhane” yazılmakta. Oysa doğumhane yazan mekânda çok ağır bir ameliyat yapılmakta. Bu nedenle sezaryen doğumların yapıldığı yerlerde kapıya kesinlikle “ameliyathane” yazılmalı. Bu tespitle ilgililere de kısa bir gönderme yapmış olalım ve anlatıma devam edelim.

Anne karnında ciltten rahime kadar olan bölgede çeşitli katmanlar vardır. Sezaryen doğum yapılırken işte bu katmanlar ve kas tabakaları tek tek kesilir, bebeğe öyle ulaşılır. Alacağı ameliyat parasının keyfiyle doktor neşteri eline alır ve büyük bir hazla annenin karın bölgesinde bulunan gömlekleri kat kat kesmeye başlar. Son kat gömlek kesildiğinde bebek havuza dönmüş su dolu rahimden dışarı alınır ve göbek kordon bağı kesilir. Dünyaya gözünü açan bebek; neşterden herhangi bir yerinin kesilmemesinin verdiği mutlulukla sevinç gözyaşları dökmeye başlar.

Ancak bu sevinç çok kısa sürer. Çünkü annesinin doğum kanalına girmesi engellendiğinden ciğerlerinde su kalmıştır ve aynı zamanda bu kanalda vücudu koruyucu sıvı ile kaplanmadığından bağışıklık sistemi korunmasız kalmış ve ortamdaki bakteri ve mikropların yoğun saldırılarına yenik düşmeye başlamıştır. Tüm bu olumsuzluklar karşısında “ben ağlamayım da kimler ağlasın” diye iç geçiren bebek bu kez kahrından başlamıştır avaz avaz ağlamaya. Böylesi acıklı bir ortamda göbeği kesilen bebek, tüm bunlar yetmiyormuş gibi dört gözle beklediği annesi ile ilk teması sağlayamadan ortamdan uzaklaştırılır ve yakınlarına teslim edilir. Çünkü annenin kesilen katlarının saat süren operasyonla yeniden tek tek dikilmesi için operasyona başlanacaktır.

Normal Doğum…
Şimdide yeni nesile adeta unutturulan, hatta birçoğunun varlığından bile haberdar olmadığı normal doğumun nasıl bir vaka olduğunu hatırlatalım. Bebeğin dünyaya merhaba dediği doğum anı bir anne için ömründeki en mutlu andır. Normal doğumda böylesi bir an öyle sezaryende olduğu gibi randevuyla değil, tamamen doğal yollarla ve kendiliğinden gelişir.
Artık anılarda kalan bu yöntemde doğum anı geldiği zaman ebe telaşla koşar ve annenin karnından boşalacak su için leğen getirirdi. Hazırlıklarını tamamlayan ebe anne ile göz göze geldikten sonra doğumu başlatmak için annenin ıkınmasına yardıma başlardı.

Doğumun bütün püf noktası ıkınmalardaydı. Çünkü bu olay hepsi birbirine bağlı diğer zincir olayları tetikliyordu. Yaratan tarafından bebeğin dokuz ay içinde yaşadığı rahim suyu ile bebeğin anne bedenini terki bu şekilde planlanmıştı. Ikınmalar hem bebeğin doğum kanalına girerek ilerlemesini sağlar hem de oluşturduğu basınçla bebeğin ciğerlerindeki yaşam suyunu dışarı atmasını sağlardı. Ayrıca doğum kanalında ilerleyen çocuğun bütün bedeni yine doğum esnasında kendiliğinden oluşan özel koruyucu bir sıvı ile kaplanırdı. Kreme benzer bu sıvı, dünyaya gelen çocuğun bağışıklık sistemini devreye sokar ve bebek dış ortama çıktığında çevrede bulunan bakteri ve mikroplardan korunmuş olurdu.

Ebenin ellerinde poposuna ilk tokadı yiyen çocuk, ciğerleri sudan temizlemenin ve bedeninin koruyucu zırhla kaplanmasının verdiği mutlulukla sevinç gözyaşları dökmeye başlardı. Göbek bağı kesilen çocuk annesinin kucağına verilirdi ve bu kez ağlama sırası bebeği ile ilk defa göz göze, burun buruna gelen anneye geçerdi. Çok anormal bir gelişme olmadıkça da saateler sonra anne ve bebek evinin yolunu tutarak normal yaşantılarına dönerlerdi.

Ben nerde yanlış yaptım…
Bu soruyu acı bir tecrübeyle kendine sormak istemeyen anne adayına şiddetle tavsiyem, her ne şartla olursa sonuna kadar normal doğumu zorlamaları. Herşeyi bir kenara bırakın bu işin normali bu!! Adı üstünde “Normal doğum…..”

Son dönemlerde çiftler arasında bu konuda ciddi bir bilinç başladı. Anne baba adayları doktorlarına normal doğumu şart koşmaya başladılar. Ancak bazı doktorlar (!) bilinçli anne, baba ısrarı üzerine normal doğum için ameliyathaneye girse de çıkışta “Kusura bakmayın ani bir gelişme oldu, sezaryen doğuma mecbur kaldım. “yalanıyla bildiğini okumaya devam ediyor. Aman sıkı takipçi ve seçici olun, bu oyuna gelmeyin.

Peki neden sezaryen doğum üzerinde bu kadar ısrarla duruyorum. Şimdi de bu sorunun cevabına geçelim. Sezaryen doğum başta vurguladığım gibi çok ağır bir ameliyat. Dolayısıyla bu yöntem bugün dünyanın birçok ülkesinde yasaklanmış durumda ya da en az üç doktor “tek çare sezaryen doğum “onayı verirse yapılabiliyor. Sezaryene zorlayan şartlar ise annede durdurulamayan kanama, ileri derecede tansiyon hastalığı ya da anne kanalının çok küçük bebeğin ise çok iri olması, ya da bebeğin ters gelmesi gibi haller. Bu vakalarda bile normal doğum sonuna kadar zorlanıyor ancak yapacak bir şey kalmazsa doğum esnasında son çare sezaryene dönüyor.

İngiltere ve Hollanda yeni başlattıkları bir uygulamayla doğumda hastane olayını kaldırdılar ve artık doğumu evlerde ebe desteği vererek yaptırmaya başladılar. Diğer Avrupa ülkelerinde de benzer uygulamaya geçmek üzere hazırlıklar başladı. Yine bu ülkelerde sezaryen doğum yapan annelere tüm yakınları ağır bir ameliyat geçirmesinden dolayı geçmiş olsun ziyaretlerinde bulunuyorlar.

Normal ve Sezaryen Doğum Kıyaslaması…
Lafı fazla uzatmayalım ve konunun çok daha net anlaşılması için iki doğumu kıyaslamaya başlayalım ve kıyaslamaları maddeler halinde kısa başlıklarla ele alalım;

 Tamamen facia olan sezaryen doğumda sakatlık bu işe niyetlendiğiniz anda başlıyor. Bebek dünyaya kendi isteğiyle değil, doktorunun belirlediği günde ve tamamen suni yollarla geliyor. Oysa normal doğumda her şey yaratanın belirlediği kurallarla, belli bir süreç içinde doğal haliyle yol alıyor.

 Normal doğumda doğum sayısı ile ilgili herhangi bir sınırlama yoktur. Ancak sezaryen doğumda bu sayı iki, bilemediniz en fazla üç ile sınırlandırılmaktadır. Bu sınırlamayı zaten mesleği doktor olmayan birinin bile görüyor olması gerekir. Ameliyat dedik, katmanlar dedik, kesim dedik. Aç kapa, aç kapa… Zaten bu iş tıbben imkânsız. Yoksa cenabı Allah bilmez mi bebeği buradan kesip alın demeyi.

 Sezaryenle doğum yapanın bir sonraki bebeğe gebe kalma ihtimali de yok denecek kadar azalmaktadır. Gebe kalmayı başarsa da ilki sezaryen doğum olduğu için ikinci ve son olan doğumunu da sezaryenle yapmak zorundadır.

 Cerrahi müdahaleye maruz kalan organların hasar görmeleri kuvvetle ihtimaldir.

 Doğum esnasında anne ile bebeğin ilk buluşması, karşılıklı göz ve ten teması en önemli konulardan biridir. Bu duygusal birliktelik kısa vadede bebeğin emme yeteneğine, uzun vadede ise oluşacak psikolojik karakterine kadar birçok olaya etki edecektir. Sezaryen doğumdan sonra anne ve bebeğin anında etkileşime geçmesi imkansızdır. Zira doğum sonrası yapılan ameliyat, narkoz etkisinin geçmesi gibi faktörlerden dolayı anne ile bebek sağlıklı bir şekilde saatler sonra buluşabilmektedir. İşte bu gecikme emmede zorluk ve gelecekte psikolojik sorunlara varıncaya kadar bir dizi sıkıntıya sebep olacaktır.

 Normal doğum yapan bir anne bebeği ile birlikte en geç ertesi gün hastaneyi terk eder ve evine dönerek günlük yaşantısına devam eder. Sezaryen doğum yapan annenin iyileşme süresi ise normal doğuma yapana göre çok çok daha uzundur. Anne hastaneden çok daha geç ayrılır ve sağlığına kavuşarak günlük yaşantısına dönmesi çok uzun zaman alır. Bu koşullar da her şey yolunda gittiği takdirde geçerlidir. Zira ameliyathane önünde eşinin doğum müjdesini beklerken, yanlışlıkla damarın kesilmesinden dolayı ölüm haberi ile karşılaşan, neşter ölçüsünü kaçırıp bebeğin vücudunu kesen doktor vakaları karşılaşılan vakalardan olmuştur.

 Sezaryen doğum yapan anne, normal doğum yapan anneye göre çok daha fazla ağrı ve sancılar yaşamaktadır. Bu bu ağrılar bazen günlerce sürmektedir. Çevresinden etkilenerek illa sezaryen doğum yapmak isteyen genç bir anne adayının takibini yine yakınları olan yaşlı bir profesörümüz yapmaktadır. Profesörümüz anne adayını bir türlü normal doğum yapmaya ikna edemeyince, bir gün muayene esnasında kolundan tuttuğu gibi hasta odalarına götürür.

Hışımla bir odanın kapısını açar ve odanın ortasında iki büklüm acılar içinde kıvranan bir anneye sorar. “Kızım sen doğumu ne zaman ve nasıl yaptın? Bir hafta önce ve sezaryenle hocam cevabını alınca bu kez ağrıların var mı diye sorar. Bu soru üzerine anne ağlamaklı bir vaziyette hocam çok sancım var der. Geçmiş olsun diyerek başka bir odaya yönelirler. Kapısını açtıkları odanın ortasında bebeği ile gülüşerek konuşan bir anne görürler. Bu kez hoca aynı soruyu bu anneye yöneltir. Ondan aldığı cevapta bugün doğum yaptım şükürler olsun ağrı ve sancım yok olur. Koridorda hışımla anne adayına tekrar sorar; “şimdi söyle nasıl doğum istiyorsun?” Anne adayı düşünmeden “normal doğum hocam!” der. Siz de çevrenizde sorun.

 Normal doğumda bebek, doğum kanalından geçerken bir basınca uğrar. Bu sayede akciğerlerindeki su dışarı atılır. Ancak sezaryen doğumda bu durum söz konusu olmadığı için solunum problemlerinin görülme riski çok daha fazladır. Yapılan araştırmalar sonucu sezaryen doğumla dünyaya gelen çocukların astım hastalığına yakalanma şansının diğerlerine göre kat be kat fazla olduğu anlaşılmıştır.

 Sezaryen doğum yapan annenin karın bölgesinde ameliyata bağlı yapışıklıkların meydana ihtimali yüksektir. Bu vakayı yaşayan anne artık kusurdur ve doğurganlık özelliğini yitirmiştir.

Bu kadar örneğin yeteceğini düşünerek sonuca geliyorum. Kısırlaştırma operasyonundan bir şekilde kurtulanların başka hangi operasyonlara maruz kalacağını dil döndüğünce anlatmaya çalıştım. Bizden günah gitti. Eminim okurumuz bizim burada vermek istediğimizin çok daha fazlasını tespit etmiştir veya edecektir. Bu konuda takdir elbette anne ve baba adaylarının.

Bir sonraki yazımda üreme hızının azaltılmaya çalışıldığı insanoğlunun ölüm hızının nasıl artırıldığını, yaratılan suni ölümlerle insan sayısının ve ırkının nasıl azaltılmaya çalışıldığını anlatarak seriyi tamamlayacağım. Torunlar okşayın…

 

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Coşkun BAŞBUĞ