Siyasal iletişim ve seçim kampanyaları
Son dönemlerde piyasada sıklıkla gördüğümüz bir adlandırma var: Siyasal iletişim uzmanı.
Bir zamanlar araştırmacı-yazar unvanı vardı. Bir makale yayınlayan, herhangi bir gazetede bir köşe yazan kişi çoğu zaman bu unvanı kullanırdı ve çok da yaygınlaşmıştı.
Son zamanlarda gazeteciliğin tek başına bir meslek olduğu iyice anlaşılınca artık araştırmacı-yazar unvanı çok fazla kullanılmaz oldu. Şimdi onun yerini ‘siyasal iletişimci’ kavramı aldı.
Her mesleğin kendi içinde zorlukları vardır. Bu meslek için bilgi gerekir, ihtisas gerektirir ve tecrübe gerektirir. Fakat eninde sonunda çerçevesi çizilmiş bir çalışma alanı olduğu için insanlar bu konularda başarı ve yetkinlik ortaya koyar. Fakat ‘siyasal iletişim’ kavramı o kadar geniş bir alana hükmediyor ki birçok alanda yetkinliği olmayan insanların bu konuda çok da başarı gösterme şansı yoktur.
Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesinde Kamuoyu Araştırmaları dersi veriyorum. Zaman zaman siyasal iletişim konularında öğrencilerle de müzakere ediyoruz. Dersin birisinde bugüne kadar siyasi partilerin yapmış olduğu kampanyaları gençlerle müzakere ettik.
Genel seçimlerde daha çok AK Parti’nin yapmış olduğu eski kampanyalar öne çıktı.
Yerel seçim kampanyalarıyla alakalı neredeyse öne çıkan hiçbir kampanya yok gibi.
Sadece 2019 yerel seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin gençlere yönelik vaatleri akılda kalmış.
Bazı siyasal iletişimcilerin ve reklamcıların vermiş olduğu mülakatlarda Erdoğan’a nasıl seçim kazandırdıklarını anlattıklarına şahit oldum. Özüne baktığınız zaman mutlaka kampanyalar için reklamlar için işletilen bir zekâ bir gayret bir emek vardır. Fakat daha çok kazandıranın Erdoğan olduğunu düşünüyorum. ‘Türkiye Yüzyılı’ sloganı ortaya çıktığı zaman Kriter dergisinde de enine boyuna analiz yapmıştım. Tam da Türkiye’nin geldiği noktayı tanımlayan bir slogandı. Fakat kampanyanın açılış töreninde metin elimize geldiğinde, metne göre ‘Türkiye Yüzyılı’ büyüsünü çok da yansıtmadığına şahit olduk.
Biz eldeki metni okurken salonda olağanüstü bir heyecan vardı ve katılımcılar AK Parti’nin 20 yıllık başarısının bir Türkiye Yüzyılı markası ile özdeşleşmesinden oldukça heyecanlıydılar.
Metin uzundu aslında. Her başlığı tek başına Türkiye Yüzyılı’nın büyük amaçları tam olarak tanımlamıyordu. Erdoğan kürsüye gelip metni okumaya başladığında, bu metin kendiliğinden bir büyü kazandı ve her bir satırı her bir paragrafı sanki yeniden anlamlandırıldı.
AK Parti siyasetini değerlendirirken Sayın Cumhurbaşkanı, bütün işleri inanarak, heyecanlanarak ona kendi iradesini ve vizyonunu katarak bir kimlik kazandırıyor.
Bu durumda AK Parti adına kampanyada çalışanlar, reklam yapanlar ya da günün deyimi ile siyasal iletişim süreçleri yürütenleri bir yönüyle de tembelleş-tiriyor. Çünkü ortaya çıkardıkları ürün ne olursa olsun ona dokunan kişi onu büyülü bir hale getiriyor ve inanarak Türkiye toplumuna anlatıyor.
Bir önceki seçim kampanyasına baktığınız zaman, kampanya doğrudan Erdoğan’ın miting meydanlarında konuştukları ve halk üzerinde oluşturduğu geniş nüfuzdan ibaretti.
Konu yerel seçimler olunca elbette ki daha başka detaylar da gerektiriyor. Her ilin kendi içinde belli özellikleri var belli birikimleri var. Aynı zamanda o ilin başlı başına siyasi yöneticileri var.
Erdoğan için kampanya hazırlamaya alışkın olanlar, bu tür daha çok birebir mücadele gerektiren topyekûn seferberlik gerektiren, imkân ve kabiliyetlerin tümünü eş zamanlı hareket ettirilmesi gereken mevzularda biraz süreçlerin dışında kalıyorlar.
AK Parti’nin zayıf olan yerlerde de Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bir ziyareti ya da bir mitingi dengeleri tersine çevirebilmiştir. Bu sebepten dolayı AK Parti yerel kampanyalarda yükün çoğunu Cumhurbaşkanı’na bırakmak gibi bir adet edinmiştir. AK Parti reklamcıları ve kampanyacıları, rakiplere karşı kampanya yapmaktan ziyade AK Parti sürekli kazandığı için herhangi bir adayın parti içerisinde nüfuz kazanması konusunda yaptıkları kampanyada daha başarılılar…
Rahmetli Erol Olçok kendi reklamcılığı ve kampanyacılığı açısından oldukça başarılıydı.
Kendi bilgi ve deneyimi ne kadar çok olursa olsun yüzlerce kişiyle konuşarak bir kampanya ve konseptin ağırlığından ilham alırdı. Zaman zaman seçim öncesi kampanyalarda birlikte fikir alışverişinde bulunmuşuzdur.
AK Parti’ye kampanya üreten öncü bir ajans aslında geride onlarca irili ufaklı ajans oluşturup onları yetiştirebilirdi. Dün bu konuda büyük bir çaba olmadığı gibi bugün de benzer bir çaba göremiyoruz. AK Parti kampanyasını alan lider ajanslar daha çok kendi yaptıklarına odaklandıkları için etraflarında çok fazla kültür oluşmuyor. Seçmen davranışları üzerine yapmış olduğumuz bir araştırmada, bir kampanya süresince seçmen kitlesinin yüzde 6,5 ila yüzde 8,5’i kampanyalardan etkilenmektedir. Bunu da yelpazenin bütün partilerine dağıttığınız zaman aslında kampanyaların çok da köklü değişikliklere sebep olmadığını görmüş oluyoruz.
Yine de ülkemizde başkanlık sistemine geçildikten sonra yerel yönetimlerde de neredeyse bazı illerde seçimler noktayla da kazanılıyor. Bu bağlamda da siyasal iletişim kavramını uygun bir şekilde anlayan ve bu şekilde kampanya yöneten firmaların siyasete katkısı da yadsınamaz.