SOSYAL ÇÜRÜME
Aslında siyaset dışında bu konulara fazla girmem ama artık bunları yazmak zorunda hissediyorum kendimi…Hatta bu sene Türkiye’deki toplum ve siyaset üzerine düşüncelerimi aktardığım bir kitap yazmak gibi bir projem de var.
Şimdi nereden başlasam…Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Bildiğiniz gibi medya için “4. kuvvet” denir çünkü toplumlar üzerinde ciddi bir etkisi vardır. Bugün konvansiyonel medya dışında internet ve özellikle de sosyal medya 5. kuvvet haline gelmiş durumda. Trump Başkanlık dönemi boyunca “manipülasyon” gerekçesiyle konvansiyonel medya önünde konuşmak yerine açıklamalarını Twitter üzerinden yapıyordu.
Peki Türkiye’de durum nasıl? Ben küçüklüğümden beri ülkemizdeki medyanın çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Bugün kontrolsüz sosyal medya kullanımı da bu tehlikenin boyutunu artırıyor. Topluca ahlaki ve entelektüel bir çöküşün eşiğindeyiz. Türkiye’de bulunduğum zamanlarda sadece TRT’yi seyredebiliyorum.
Geçen gün Müge Anlı programında konuşulan bir mevzuya örnek: “Karım beni parayla satıyor”
Hülya Avşar Youtube konuğu ile yaptığı sohbetin başlığı: “Kimsenin zoruyla eskortluk yapmadım”
Bu ahlaksızlığı geçtim, sosyal medyada her iki günde bir tartışılan mevzular cinayetler. Sözde sanatçısından ekonomistine kadar herkes bir anda başımıza dedektif kesiliyor, adalet dağıtıyor…
Daha ufacık bir kızdım, lise çıkış saati bir kamera yanaştı yanıma: “Haberlerde cinayet haberlerine çok yer verilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sordu bana. Daha o yaşımda bunun şiddetin sıradanlaşmasına sebep olabileceğini ve toplum sağlığını olumsuz etkilediğini söylemiştim. Haberlerde benim olduğum kısım verilmedi tabii
Konumuza geri dönelim…Bir gazete alıyorsunuz, üzeri çarşaf çarşaf kadın vücudu ve paparazzi haberleriyle dolu. Televizyondaki dizilerin senaryolarının büyük çoğunluğu ihtiras, ihanet ve sapkınlık üzerine kurulu.
Topluma her gün, her saniye bol bol sapkınlık ve şiddet enjekte ediliyor, sonra da milli ve manevi duygulardan, sağlıklı nesillerden bahsediyoruz.
Bakın ben 20 yıldır yurt dışında yaşıyorum. Paris gibi her türlü özgürlüğün yaşandığı bir şehirdeyim ve inanın burada “özgürlük” adına böyle bir vasatlık, bayağılık, çiğlik yok.
Sizinle aşağıda buranın en önemli gazetelerinden biri olan Le Monde’un kapak sayfasını paylaşıyorum. Gazete ülke ve dünya gündemi ağırlıklı. Sayfaların yüzde 80’i yazıyla kaplı. Paparazzi haberleri yok. “Faits divers” adı verilen cinayet haberlerine ise üçüncü sayfada küçücük bir kısımda yer veriliyor.
Peki Fransa’da böyle olaylar, cinayetler yaşanmıyor mu? Alası yaşanıyor. Geçen gün bir kadının eşinin 10 yıl boyunca kendisini uyuşturup 80 erkeğe tecavüz ettirdiğini öğrendik. Kadın davaya açık kimliğiyle çıktığı için büyük ses getirdi. Bunun haricinde ülkede daha neler neler oluyor ama medyada veya sosyal medyada 24 saat bunlar konuşulmuyor çünkü bu hiç sağlıklı bir durum değil.
Bir ülkenin gelişmişliğini sadece ekonomisi değil, benim gözümde her şeyden önce eğitim sisteminin ve medyasının kalitesi belirler.
Medyanın bu kadar kalitesiz olması Türk toplumuna bir hakarettir, daha da ötesi topluma çekilen bir operasyondur. Bu meseleyi dile getirince “ama insanlar bunu istiyor” deyip o insanlar adına konuşanlar oluyor. Ben aksine ülkemizde yediden yetmiş yediye herkesin kaliteli, eğitici yayınları, içerikleri tercih ettiğine inanıyorum. İşte bu yüzdendir ki benim katıldığım tartışma programlarından sonra bana ülkenin dört yanından tebrik mesajları geliyor. İnsanlar aslında hep bu kaliteye özlem duyuyorlar.
Türkiye yüzyılında ülkemizi, toplumumuzu, genç nesilimizi bu sapkınlık, ahlaksızlık ve yozlaşmadan kurtarmamız gerekiyor. Önceliğimiz artık bu olmalı.
Ekonomi bile düzelir ama bozulan bir ahlak bir daha düzelmez.