SURİYE’DE YAŞANANLARIN ÖZETİ
1-Türkiye temel 2 amacı olan PKK/YPG terör örgütü ile mücadele ve ülkedeki milyonlarca sığınmacının güvenli geri dönüşü için Esad ile görüşmek istedi. Esad Türkiye’nin Suriye’deki askerlerini geri çekme şartını koştuğu için bu mümkün olmadı.
2-Türkiye, dünyada yaşanan gelişmeler nedeniyle bütün ülkeler başka bir ülkeyle uğraşıyorken Suriye’de oluşmuş güç boşluğunu da fırsat bilerek muhalif güçlere Esad’ı devirmek amacıyla harekete geçmek için onay verdi. HTŞ bu sefer SMO ile iş birliği yapıp Türkiye’nin de etkisiyle daha ılımlı bir güce dönüştü. Yabancı kaynaklar da HTŞ’yi artık terör örgütü olarak tanımlamıyor.
3-Suriye’deki olaylar yaşanmadan önce, Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde bir hazırlık olduğunun sinyalini veren birçok gelişme yaşandı. Bunlardan en önemlileri Sayın Devlet Bahçeli’nin sürpriz açıklamaları, MHP resmi hesabından yapılan “vakit tamamdır, söz konusu vatandır” paylaşımlarıydı. Ancak bütün süreç, istihbari ve diplomatik zekanın da yönlendirmesiyle çok sessizce ve temkinli bir şekilde yürütüldü.
4-Yaşanan süreçte ne yerli ne de yabancı medyada kimsenin ama kimsenin değinmediği (veya değinmekten çekindiği) çok önemli bir amaç daha vardı: İSRAİL TEHDİDİNİ YOK ETMEK. İsrail bariz bir şekilde Lübnan’dan sonra Suriye’de cephe açmaya hazırlanıyordu. ABD de yıllardır YPG’ye silah taşıyarak aslında bugünlerin zeminini hazırlıyordu. Satrançta olduğu gibi eğer ilk şahı Türkiye çekmeseydi, İsrail Esad ile de anlaşarak Suriye’ye girecek, YPG ile birleşerek Türkiye için varoluşsal bir tehdit oluşturacaktı. Bu önemli detayın kimse tarafından konuşulmamasını hayretle karşılıyorum. Halbuki son aylardaki bütün resmi açıklamalar bariz bir şekilde bunu gösteriyordu. Netanyahu Lübnan’da ateşkes yapıldığı gün “Esad ateşle oynuyor” dediği anda bunun sinyali verilmişti. Benim son aylardaki bütün paylaşımlarım da “yanıbaşımıza, sınırlarımıza yaklaşmakta olan İsrail tehdidi” üzerine.
SURİYE’DE OLUŞACAK YENİ DENKLEM HAKKINDA:
1-Suriye’de Rusya ve İran’ın ön planda olduğu güç dengeleri kalıcı olarak Türkiye’nin lehine değişti.
2-ABD ve İsrail, Esad gibi bir piyonun devrildiği bir denklemde, artık ülkede “işgalci” konumundalar. İsrail basını şunu yazıyor: “Zayıf bir Esad İsrail’in işine geliyordu ama devrilmiş bir Esad değil”. İsrail zaten Suriye’de BM tarafından işgalci olarak tanınıyor ve BM Genel Kurulu daha birkaç gün önce İsrail’e Golan Tepeleri’ni terk etme çağrısında bulundu. ABD ise Suriye’de “YPG’li ortaklarla DEAŞ ile mücadele ediyoruz” argümanıyla bulunuyordu. Oluşan yeni denklemde bu retoriği sürdürmesi zor gözüküyor. 20 Ocak’a kadar Türkiye sahada ve masada elini daha da güçlendirirse, Trump ile oturulacak masada Trump’ın Project 2025’te de kendisine tavsiye edildiği gibi YPG’ye sırt çevirme ve Suriye’den askerleri çekme kararı alması çok olası gözüküyor.
3-İsrail, Hamas ve Hizbullah ile karşı karşıya geldikten sonra ilk defa Suriye’de mevcut bulunan TSK yani düzenli bir ordu ve NATO üyesi bir ülke ile karşı karşıya gelmiş olacak. İşgal ettiği bir ülkede “meşru müdafaa hakkını” savunması veya doğrudan Türkiye ile savaşması mümkün değil. Suriye’de bariz şekilde köşeye sıkışmış durumda.
4-Suriye’de ilk başta kurulacak geçici hükümet de, seçimle başa gelecek yeni hükümet de Türkiye ile ekonomik, ticari ve askeri açıdan çok yakın olacak. Türkiye, Suriye’nin yeniden inşasında aktif rol oynayacak. Hakan Fidan’ın da açıkladığı gibi PKK/YPG ile hiçbir masaya oturulmayacak. Tıpkı Irak’ta olduğu gibi, zaten Suriyeli olmayan bu örgüt “yasaklı örgüt” listesine alınacak.
5-Türkiye’de hiç Suriye’yi görmeden doğmuş büyümüş Suriyeli çocuklar, aileleriyle birlikte yeniden hayatlarını inşa edebilme fırsatı bulmuş, Türkçe öğrenmiş milyonlarca Suriyeli Suriye’ye dönerek Suriye’nin yeniden inşa edilmesinde aktif rol oynayacaklar. Bu insanlar Türkiye ile “komşu ülkenin” ötesinde özel bağlar kuracaklar. İleriki süreçlerde “referandum” opsiyonu bile gündeme gelebilir. Ancak henüz şu aşamada amaç bu değil.
6-Suriye’de yaşananlar bir domino etkisi yaparak bütün bölgeye yayılacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en son yaptığı açıklamada “Lübnan’a destek verileceği” ifadesini de önemli buluyorum. Suriye’den sonra Lübnan gibi başka ülkelerde de Türk varlığı, gücü ve etkisinin artacağı aşikar.
7-Yaşanan her şey şunu da açıkça gösteriyor ki Netanyahu hükümeti için de tıpkı Esad rejiminde olduğu gibi sonun başlangıcı gözükmüş oldu. Trump döneminde Esad gibi Netanyahu’nun da uluslararası mahkemelerce yargılandığına şahit olabiliriz. Çok büyük ihtimalle İsrail’de yeni bir hükümet kurulacak ve bu hükümetle Filistin devletinin kuruluşuna şahit olacağız. Bu süreçte de Türkiye aktif rol oynayacak.