TBMM, Mustafa Kemal Paşa ve Sultan Vahideddin Han

Okuduğunuz Yazı
TBMM, Mustafa Kemal Paşa ve Sultan Vahideddin Han

İçerik

Her şey, 30 Ekim 1918 de imzalanan Mondros Ateşkes antlaşması gereği, 15 Mayıs 1919 Perşembe günü İzmir’in Yunan askerleri tarafından işgali ile başladı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün hatıralarından ve Nutuk’tan anladığımız kadarıyla Mustafa Kemal Paşa’nın paravan bir vazife ile Samsun’a çıkması ve bu vazifenin Padişah Mehmet Vahideddin Han tarafından bilinmesi ve devrin Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa tarafından onaylanması artık herkes tarafından bilinen bir hakikat…

İzmir’in işgalinden bir gün sonra, İngiliz deniz subayı John Bennett Godolphin tarafından verilen vizeyi cebine koyarak (Evet yanlış okumadınız Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıkmak için İngilizler’den izin almıştır.) 16 Mayıs 1916 da Bandırma vapuru ile Samsun’a doğru yola çıkan 9. Ordu müfettişi ve Padişah Vahideddin Han’ın Fahri Yaveri Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919 pazartesi günü Samsun’a varır.

Sonra hepimizin bildiği gibi, Havza, peşinden 22 Haziranda Amasya, 23 Temmuzda Erzurum, 4 Eylülde Sivas kongreleri. Ve en nihayet, 23 Nisan 1920 günü geldiğinde Ankara… Günlerden Cumadır. Hacı Bayram veli Camii’nde kalabalık bir cemaat bulunmaktadır. Cuma Namazının kılınmasının ardından okunan Kur’an-ı Kerim, kesilen kurbanlar, Hatm-i Buhariler ve padişaha bağlılık yeminlerinin akabinde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi…

Kalabalık, Meclis binasına giderken en önde yeşil örtülü bir rahlenin üstüne konmuş olan Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin Sakal-ı Saadet’ini başının üstünde taşıyan biri vardı. Okunan dualardan sonra mebuslar binaya girdiler. Ve Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de açıldı.

27 Nisan 1920’de, altında “Büyük Millet Meclisi emriyle Mustafa Kemal” imzasını taşıyan Padişah Sultan Vahideddin’e bir “Sadakat yazısı” gönderildi. Bu gayet uzun yazı’ya Paşa şu şekilde başlıyordu;

“…Büyük Padişahımız, Halife ve en kutsal Hakanımız, Efendimiz, İstanbul’un işgali ve bunu izleyen facialar üzerine durumu incelemek, Saltanatımızın hukukunu ve Millî istiklâlimizi savunmak ve sağlamak maksadıyla bu defa Ankara’da Büyük Millet Meclisi halinde toplandık. Anadolu’nun düşman işgali altında olmayan her köşesinden gelen ve millet tarafından olağanüstü yetkilerle izinli kılınan milletvekilleri, oy birliği ile aldıkları karar sonunda bazı gerçekleri yüce kapınıza arz etmeyi, kendileri için bir sadakat ve kulluk görevi bilirler.

Padişahımız, kalbimiz size karşı sadakat ve bağlılık duygusu ile dolu olarak, tahtınızın etrafında her zamankinden daha sıkı bir sadakatle bağlanmış bulunuyoruz. Toplantısının ilk sözü padişahına bağlılık olan bu meclisin son sözünün de bundan ibaret olacağını yüce kapılarına en büyük ve alçak gönüllükle arz eder.”

TBMM’nin Padişah’a bağlılık mesajları uzun bir süre devam etmiştir. Nitekim Eylül 1920’de kabul edilen 18 sayılı kanunun 1. maddesinde, “TBMM’nin gayesi Hilâfet ve Saltanat’ın, vatan ve milletin kurtulmasından ibarettir.” sözü, 18 Eylül 1920’de Meclis’te okunan hükümet programının birinci maddesinde de, “TBMM millî sınırlar içinde yaşama, bağımsız olma, Hilâfet ve Saltanatı kurtarma gayesiyle kurulmuştur” denildi. 8 Eylül tarihli Bütçe Kanunu’nun başında da, “Zat-ı Hazret-i Padişahî ve Hanedan-ı Saltanat”, bazı kanunlarda da, “Memalik-i Osmaniye” adı kullanıldı

27 Nisan 1920 açılışın 4.günüdür. Mecliste bir hareketlilik vardır. Zira meclise İstanbul’dan Harbiye Nazırı Mareşal Fevzi Çakmak Paşa geldi.

“Sevgili mebus arkadaşlar; Söze başlarken İstanbul’un esaret muhitinden kurtularak Ankara’nın hür muhitine geldiğimden dolayı Cenab-ı Hakk’a hamd ve şükür ederim. (Şiddetli alkışlar) Ve beni böyle karşılayan sizlere de teşekkür ederim. Efendiler, gerek padişahımız efendimiz hazretleri, gerek bendeniz, beşyüz senelik bakir payitahtımızın ilk defa düşman tarafından işgali faciasını görmek bedbahtlığına uğramış felaketzedelerdeniz.

Bir gün sonra Padişahımız efendimizle görüşmek üzere Cuma selamlığına gittim. Namazdan evvel padişahımız bendenizi kabul ettiler. Fevkalâde üzgün bir halde bulunuyorlardı. Bana dediler ki;

…Ben bugün böyle müthiş bir azap içinde camiye gelmek istemiyordum. Fakat halife olmam veçhiyle bu Cuma selamlığı bana bir dini mükellefiyet. 50 yıllık bir yıkımın enkazı altında kalmak ta bana çok ağır geliyor. Bu enkazın altında ezildik. Diyerek üzüntüsünü dile getirdi.

Ertesi hafta padişahımız beni Cuma selamlığında tekrar karşıladı ve buyurdu ki , “-PAŞAM AMAN ANADOLU İLE İRTiBATI TEMİN EDİNİZ”.Ben de dedim ki efendim irtibat hazırdır. Fakat İngilizler sıkıntı çıkartıyor. Bu sözüm üzerine zat-ı şahane bana;

“…Olsun siz sakın Anadolu ile irtibatı kesmeyiniz” buyurdular.

Arkadaşlar İngilizler bizden ve padişahımız efendimizden Anadolu harekâtını ve Kuva-yı Milliye’yi inkar ve reddetmemizi istediler.Biz bunu kabul edemedik ve etmedik de … Çünkü Kuva-yı Milliye’yi reddetmek doğrudan doğruya halkı reddetmek demektir. Biz bunun farkındaydık. Sonra dediler ki siz ve padişahınız Kuva-yı Milliye’yi reddetmezseniz bütün yolları keseceğiz. Anadolu’ya giden tüm buğdaylara el koyup yalnızca bize yakın olan Ermeni ve Rum halka buğday verir. Türk halkını açlığa terk ederiz. Hükümet olarak biz ve Padişahımız buna rağmen Anadolu harekatı ve Kuva-yı Milliye aleyhinde en küçük bir söz söylemedik. Zinhar söyleyemezdik.(meclisten kahrolsunlar sedaları)

PADİŞAHIMIZ ANKARA’NIN ZAFERLERİYLE SEVİNİP, BAŞARISIZLIKLARI İLE HÜZÜNLENMEKTEYDİ.

İşte 23 Nisan 1920 Cuma günü TBMM’nin açılış hikayesi kısaca böyledir. Gerçek tarihle uydurulan tarih ne kadar farklı değil mi?. 

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Ahmet ANAPALI