Türkiye, kartları yeniden dağıtıyor
Dış siyasetimizi şekillendiren iki jeopolitik gerçeğin olduğu aşikâr: Bunlardan birincisi Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin amansızca yürüttüğü Türkiye karşıtlığı ve bu amaçla kurduğu ittifaklar; diğeri de Türkiye’nin Suriye ve Irak’ın kuzeyinde sürdürdüğü terörle mücadele. Türkiye, atacağı hamleleri içinde bulunduğu koşulların gerektirdiği şekilde belirliyor. Bu durumda hâliyle kartlar duruma göre yeniden dağıtılıyor.
Mısır ile buzlar eriyor
Doğu Akdeniz’in zenginliklerinin paylaşımı noktasında Yunanistan, maksimalist yaklaşımından en başından beri hiç vazgeçmedi. Söz konusu zenginlikleri Türkiye ile paylaşmak şöyle dursun, Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olan ülkemizi tamamen yok saydı. Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır, İsrail, İtalya ve Ürdün’ün de parçası olduğu Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na Türkiye dahil edilmedi.
Yunanistan’ın bölgede kurduğu ittifakın tam merkezindeki ülkelerden biri de kuşkusuz Mısır. Türkiye, 1517 yılında Osmanlı İmparatorluğu idaresine geçen ve 1914 yılına kadar resmen İmparatorluğun parçası olarak kalan ülkeyle uzun bir geçmişe sahip. Bugün bölgenin en güçlü ordularından birine sahip olan ülkeyle ilişkiler, 2013 yılında demokratik yollarla seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin askerî darbe ile görevden el çektirilmesinin ardından bozuldu. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar’daki Dünya Kupası’nın açılış töreninde Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile bir araya gelerek tokalaşması, iki ülke arasındaki buzların tam 9 yıl sonra erimeye başladığını gösteriyor.
Türkiye ve Mısır arasındaki ilişkileri olumsuz etkileyen üç temel sebep mevcuttu: Türkiye’nin Müslüman Kardeşler hareketine olumlu bakış açısı, iki ülkenin Libya’da farklı tarafları desteklemesi ve Doğu Akdeniz’deki doğal kaynakların paylaşımı noktasında Mısır’ın Yunanistan’dan yana bir tavır sergilemesi.
Ancak zaman içinde, Müslüman Kardeşler’in siyaset sahnesindeki nüfuzunun giderek azalması ve seçimlere hazırlanan Libya’nın yavaş yavaş istikrara kavuşmasıyla koşullar değişti. Erdoğan-Sisi tokalaşmasının hemen ardından Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın Kahire’ye ziyarette bulunarak Mısır ile bir dizi anlaşma imzalaması da Yunanistan’ın ne kadar panik hâlinde olduğunu gösteriyor. Gelişmeleri yorumlayan Yunan gazetesi Ta Nea, yazısında, “Mısır, Yunanistan’a ihanet edebilir mi?” sorusunu yöneltti. Türkiye-Mısır yakınlaşmasının, Doğu Akdeniz’deki bütün dengeleri Türkiye’nin lehine çevireceği ve Yunanistan’ı yalnızlaştıracağı aşikâr.
Esad ile görüşme artık kaçınılmaz
13 Kasım’da Taksim’de düzenlenen terör saldırısının ardından Türkiye’nin Irak ve Suriye’nin kuzeyine düzenlediği Pençe-Kılıç Hava Harekâtı hızla sürerken bir yandan da kara harekâtının ne zaman başlayacağı merak konusu. Bu süreçte terörle mücadele sahada olduğu kadar iletişim noktasında da devam ediyor. Batı ülkelerindeki siyasetçiler ve medya, yürüttükleri Türkiye karşıtı propaganda ile gerçekleri çarpıtıyor. Yıllar önce MİT tırları yalanıyla ortaya atılan “Türkiye DEAŞ’ı destekliyor” yalanına şimdi de kimyasal silah ve “Türkiye sivilleri öldürüyor” yalanları eklendi. Algı operasyonlarıyla mücadele de terörle mücadelenin bir parçası.
Diplomatik alanda da Türkiye, Esad rejimi ile sıkı ilişkileri olan Rusya ile olduğu kadar hâlen Suriye’de asker bulunduran ABD ile de istişare hâlinde kalmaya özen gösteriyor. Tabii ki son günlerin en çok konuşulan meselesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sisi ile olduğu gibi uygun zamanda Esad ile de görüşüp görüşmeyeceği. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu soruya, “Esad ile görüşme olabilir. Siyasette küslük dargınlık olmaz, eninde sonunda adımlarımızı atarız” şeklinde cevap verdi.
Fikrimce içinde bulunduğumuz konjonktürde Esad ile görüşmek de artık kaçınılmaz hâle geldi. Gerek Türkiye’nin ağırladığı milyonlarca mültecinin ülkelerine güvenli dönüşünün sağlanması gerekse Suriye’de teröre karşı yürütülen mücadelede güç birliği yapılması için bu görüşme hayati önem taşıyor. Ancak Esad’a güvenilmeyeceğini geçmişten biliyoruz. Bu noktada artık Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamayacak Rusya’nın da desteği önemli.
Maalesef dış siyasetin gerçekleri ve devletin bekası bazen Sisi ve Esad gibilerle de masaya oturmayı gerektiriyor. Önemli olan oturduğumuz masada kim olduğumuzu asla unutmamak.