Türkiye-Suriye müttefikliği ve bölgenin yeni jeopolitiği
“Baba-oğul Esad rejimi” Türkiye açısından millî güvenlik tehdidi olarak ilişkilerimizi etkiledi.
Bu tehdidin genişlemesini arzu eden çevreler ve dünya güçleri, Suriye topraklarını Türkiye’nin millî güvenliğine tehdit olan unsurlar için zemin olarak ayarladı.
Esad rejimi, karşı koymaya çalışan Suriyelilere zulmetti.
Türkiye, bu zulüm sürecinde kardeş Suriye halkına hep destek oldu…
Türkiye’yi ziyaret eden devrimin lideri, Suriye’nin yeni başkanı Ahmet Şara, “Zor dönemlerde Türkiye’nin verdiği desteği Suriye halkı unutmayacak” dedi.
“Kurtuluş Savaşı’nda Suriye halkı ile Türk halkının kanları birbirine karıştı” cümlesini kullanan Şara, aslında bugünün fotoğrafına ecdadın dünkü tutumunu hatırlatarak ışık tuttu.
Yani Esad rejimi suni bir yapıydı, kurgulanan fitne politikalarıyla Suriye halkını değil, onu o görevde tutan ve besleyen küresel aktörleri temsil ediyordu…
Fabrika ayarlarına geri dönüş!
Coğrafyanın gerçekleri, geçmişi ve tarihi kendiliğinden doğal jeopolitiği de devreye sokuyor.
Esad ve destekçileri, suni jeopolitik kurgular peşindeydi.
Suni olan ne varsa, belki bir müddet ayakta durur ama meyve vermez.
Alanı terör örgütlerine teslim eden Esad rejimi için tek bir vazgeçilmez vardı: İktidarda kalmak!..
Suriye’nin has evlatları, kendi ülkelerinin böyle bir çıkmaza mahkûm edilmesine karşıydı ve buna direniyordu.
Tabii Batı, kendi çıkarları için savaşanlara “özgürlük mücadelesi”, Batı çıkarlarına karşı koyanlara ise “terörist” der.
Oysa ne kadar dayatılırsa dayatılsın gerçek olan şudur: Coğrafya, kendi fabrika ayarlarına göre jeopolitik dikte eder.
Her ne kadar kurgu ve dizayn devrede olsa bile nihayetinde fabrika ayarlarına geri dönüş kaçınılmazdır.
Osmanlı Devleti döneminde ortak vatanda birleştiğimiz Suriye ile aramızı açan güçlere, yeniden fabrika ayarlarına dönerek cevap verilecektir.
Şimdi artık Türkiye ve Suriye, bölgenin yeni jeopolitiğinde ortak olarak boy gösterecektir.
Bunu Orta Doğu bağlamında da, Akdeniz’de de, Kıbrıs üzerinden dayatılmak istenen yeni duruma cevap verilirken de göreceğiz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Suriye ile artık her konuda hemfikiriz” beyanı aslında anahtardır.
Suriye lideri Şara’nın Kurtuluş Savaşı’ndaki birlik ve beraberliğimize atıfta bulunarak, uğruna şehit olduğumuz değerleri hatırlatması bu birlikteliğin önemini bir kez daha gözler önüne serdi.
Yeni dönem başlıyor!
Her şey bitmedi, sorunlar henüz çözülmedi.
Hâlâ Netanyahu’nun Gazze’ye yönelik soykırım planı masadan kalkmadı.
Hâlâ Orta Doğu’nun dokusuna uzanan eller çekilmedi.
Ama yeni süreç başladı ve bu süreç doğal jeopolitiği sahneye hâkim kılıyor.
Türkiye-Suriye ittifakı ve birlikte ortaya konulacak güç, bölgenin tamamını etkileyecek ve güçlü kılacaktır.
Küresel güçlerin dünya savaşına götüren dayatmaları, paylaşım hesaplaşmaları herkesin gardını almasını zorunlu kılıyor.
Türkiye-Suriye müttefikliği, tek tek yok edilmek istenen coğrafyadaki aktörlerin güç birliği ile karşı koymasına kapı açıyor.
Türkiye faktörü, Suriye’de devrim olsa da devletin çökmesine engel oldu.
Türkiye, Irak örneğinde olduğu gibi, Suriye’deki değişimden faydalanıp ülkeyi bölmek isteyenlere karşı koymayı başardı.
Bence en büyük başarı bu oldu.
Suriye halkı ve yeni lideri bunun farkında.
Mücadeleci Ahmet Şara ve Suriye’nin yeni nesilleri, Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi bir yumruk olarak hareket etmenin baharını, meyvesini, çiçeğini muhakkak görecektir.
Türkiye, tarihin doğru tarafında yer aldı.
Dün olduğu gibi; ecdadın yaptığı gibi…
Bu birliği anamız, babamız, vatanımız, evladımız gibi korumalıyız.
Türkiye, yeniden tarih sahnesinde hakikat yolculuğuna liderlik etmelidir.
Çünkü Türkiye sahnede olduğunda terazinin ibresinde sapma olmuyor!
Tarih bize bunu defalarca ispat etti.
Lakin toplumumuz, bizler bunun farkında olmalıyız.
Nasıl bir misyona bayraktarlık ettiğimizi hatırlamalıyız.
Bence en büyük açığımız, bu hayati durumu unutmamızla alakalıdır.