TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU POLİTİKASI

Okuduğunuz Yazı
TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU POLİTİKASI

İçerik

Ortadoğu bölgesi dünya politikasında çok önemli bir yere sahip olmasına ve Türkiye bu bölgenin önemli ülkeleri arasında yer almasına rağmen,Türkiye’nin 2000’li yıllara kadarki dış politikasında Ortadoğu’nun ciddi şekilde ihmal edildiğini söyleyebiliriz. Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle ticaretinin Avrupa ülkeleriyle ticaretiyle karşılaştırılamayacak düzeyde düşük olması,bu ihmal edilmişliğin en fazla hissedildiği alanın ekonomik ilişkiler olduğunu göstermektedir. Ekonomik alandaki gelişmelerin devletlerin bağımsız ve etkin dış politika izleyebilmelerinin temel şartı olduğu hatırlanırsa,Türkiye’nin yanı başındaki Ortadoğu ülkeleriyle ekonomik ilişkilerini geliştirmemesinin kendisini ne kadar olumsuz etkilediği anlaşılabilir.

Ortadoğu’nun Türk dış politikasındaki ihmal edilmişliğinin sadece ekonomik alanda yansımaları olmadığı,bu tercihin siyasi ve özellikle güvenlik alanında da hissedildiği bir gerçektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin,kuruluşundan beri izlediği Batıcı politikanın özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında SSCB’den gelen tehditlerin de etkisiyle,iyice belirginleştiği ve Türkiye’nin Batı dünyasının ekonomik,siyasi ve askeri kurumlarında yerini aldığını görmekteyiz. Zayıf bir ülke olarak Batının kurumlarında yer alması Türkiye’yi başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin etkisine açık hale getirmiş,bunun Ortadoğu politikalarına yansıması ise kendi belirlediği politikalar yerine ABD etkisi altındaki politikalar şeklinde kendini göstermiştir. Yani Türkiye’nin dış politikasında Ortadoğu’yu ihmal etmesi kısmen kendi tercihlerinin sonucu olsa da,büyük ölçüde de,özellikle soğuk savaş döneminde Batı Bloku içerisinde yer almasının getirdiği bir zorunluluk olarak görülebilir. Burada bir kısır döngüden bahsetmek mümkündür; Türkiye’nin uluslararası sistemin iki kutuplu yapısının zorlamasıyla Batı Bloku’nu tercih etmesi sonucunda,kendisini bu blokun etkin güçlerinin tercihleri doğrultusunda bir dış politika şekillendirmek zorunda hissetmesi nedeniyle,Ortadoğulu komşuları başta olmak üzere birçok ülkeyle özellikle ekonomik ilişkilerini geliştirme fırsatı bulamaması gücüne olumsuz yansımış ve güçsüz kaldığı için de Batılı ülkelerin nüfusu altında kalmaya devam etmiştir.

ABD’nin Türkiye’nin Ortadoğu politikasına etkisi,bu ülkenin çoğu zaman sorunlu ilişkilere sahip olduğu İran,Suriye ve Irak konusunda izlemiş olduğu baskı ve izolasyon politikalarına Türkiye’nin katkısını beklemesinden dolayı genel olarak olumsuz olmuştur. İran’da 1979 yılında gerçekleşen İslam Devrimi’nin ardından,Tahran’ın kendi rejmini bölge ülkelerine ihraç etme isteği,nükleer silah elde etmeyi amaçladığı ve İsrail’i ortadan kaldırmaya çalıştığı gibi gerekçelerle Washington yönetiminin bu ülkeye karşı uyguladığı yanlızlaştırma ve sıkıştırma politikası Türkiye-İran ilişkilerinin gelişmesinin önündeki en önemli engel olmuştur. Çünkü Ankara’nın,gerek Soğuk Savaş döneminde gerekse onu takip eden 1990’lı yıllarda Türkiye’nin iç ve dış politikasında çok büyük nüfus sahibi olan ABD’nin komşu ülkeler konusundaki bu türden telkin ve baskılarına kolay karşı koyabilecek gücü ve imkanları yoktu.

Ancak ABD ve diğer küresel güçlerden gelen baskılara karşı durmanın sadece elde bulunan imkanlarla değil,aynı zamanda ülkeyi yönetenlerin siyasi tercihleri ve ne kadar risk alabildikleriyle ilgili bir mesele olduğunun altını çizmek gerekir. Türkiye liderlerinin de zaman zaman ülkenin çıkarlarının gerektirdiği durumda ABD’den gelen baskılara karşı koydukları ve kendi politikalarını uyguladıkları görülmüştür. 2000’li yılların öncesinde de bu tür politikaların izlendiği bazı dönemler söz konusu olsa da,özellikle 2000’li yıllarda Türkiye’nin İran,Irak,Suriye ve İsrail politikalarını kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirdiği ve ABD’nin istekleriyle kendi tercihlerinin çatışması durumunda Washington’dan gelen baskılara karşı koyduğu görülmüştür.

Ak Parti döneminde geliştirilen komşularla ve diğer ülkelerle ilişkilerde işbirliğini önceleyen yeni dış politika anlayışı çerçevesinde,Türkiye hızlı bir şekilde İran ve Suriye gibi ülkelerle ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. İran’dan doğal gaz alımları ve ticari anlaşmalar,nükleer sorunun çatışmaya dönüşmemesi için çabalar,Türkiye’nin Washington ve İsrail politikalarına ters gelen yaklaşımları olmuştur.

Türkiye’nin Ortadoğulu komşularıyla ilişkilerini geliştirirken dikkat etmeye çalıştığı bir başka nokta da,ABD ve diğer Batılı ülkelerle çok uzun zamandan beri sahip olduğu iyi ilişkilere zarar gelmesine musaade etmemesidir. “Çok boyutlu dış politika” anlayışı çerçevesinde,Ortadoğu ülkeleriyle uzun zamandır ihmal edilen ilişkileri geliştirirken Batılı ülkelere de sırtını dönmemeye çalışan Türkiye,bütün bu çabasına ramen “eksen kayması” eleştirilerine maruz kalabilmiştir. Bu eleştirilere gerekçe olarak gösterilen,İran ve Suriye ile ilişkilerini geliştirmesi konusunda,Türkiye’nin ekonomik kalkınması için komşularıyla ticaret yapması kadar doğal bir şey olmadığının altını çizen Ankara,İsrail ile yaşanan gerginliklerin de bu ülkenin saldırgan politikalarından kaynaklandığını vurgulamıştır.

Arap Devrimlerinin bölgede neden olduğu istikrarsızlığın da etkisiyle,Türkiye’nin Ortadoğu politikasında işbirliğini öne çıkaran yaklaşımının devam etmesine ramen,son dönemde komşu Ortadoğu ülkeleriyle birtakım sorunlar yasanmaktadır. Bu sorunların büyük ölçüde bu ülkelerde yaşanan iktidar mücadelelerinden kaynaklandığı ve Arap dünyasında halkların özgürlük talebiyle ayaklanmasını doğru şekilde okuyamayan yöneticilerin bu isyanlar karşısındaki tavırlarının Türkiye tarafından eleştirilmesiyle ilgili olduğu söylenebilir.

Ancak bunun da “eksen kayması” gibi dönemsel bir sorun olduğunu,Türkiye’nin komşularıyla işbirliği eksenli bir ilişki kurma konusundaki politikasından taviz vermemesi durumunda zamanla halledileceğini ifade edebiliriz.

Prof.Dr. Kemal İnat’ın.görüşlerinden faydalanılmıştır.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Sinan ÖZTEKİN