WANTED
“Destede kâğıt biter, ………………. de/da oyun bitmez.”
Sevdiğim bu söz anlayana, anlamak isteyene çok şey anlatan bir söz, bu nedenle de oldukça sık kullanırım. Yazıma da bu cümleyle başladım, ancak bir değişiklik yaptım ve cümlenin öznesini boş bıraktım. Hadi birlikte bu boşluğa yakışacak bir özne bulalım diyerek yollara dökülsem, eminim ki kahır ekseriyet özne olarak doğrudan Amerika’yı seçer.
Gerçekten de son dönemde yaptıklarıyla bunu hak eden, boşluğa Amerika kadar yakışan bir özne olamaz. Mümbiç’in batısında Türkiye ile devriye gezen Amerika, eşzamanlı doğusunda da terör örgütü ile devriye geziyor ve mahallenin aşüftesi gibi her yeri idare etmeye çabalıyor.
Örnekten de anlaşılacağı gibi gerçekten de destede kâğıt bitiyor Amerika’da oyun bitmiyor! Amerika dün bu sözü doğrular nitelikte akıllara durgunluk veren bir hamle daha yaptı ve elleriyle büyüttüğü ve beslediği üç cani PKK’lı teröristin başına ödül koyduğunu açıkladı. Murat Karayılan, Cemal Bayık, Duran Kalkan’dan oluşan şeytan üçlüsünün başlarına konan ödül 12 Milyon dolar. Amerika bu çıkışı bahse konu canilerin son kullanma tarihleri geçti de onun için mi yaptı yoksa dostlar alışverişte görsün diye mi yaptı bilinmez ama bilinen o ki Amerika yeni taklalar peşinde.
ABD’nin insan aklıyla alay eden bu çıkışı üzerine değerlendirme yapan bazı yorumcular gelişmeyi ilginç bir şekilde ABD ile ilişkilerin düzelmesi ve terörle mücadele anlamında olumlu bir adım olarak yorumladılar.
Böylesi bir yorum diplomasi ilmine saygı adına siyasi irade tarafından yapılabilir, böylesi cevabi bir çıkış diplomatik cevap olarak kabul edilebilir, ancak yorumcu olarak böylesi bir değerlendirmeyi yapmak bana göre meseleye doğru bir yaklaşım olmaz veya en azından böylesi yorumlara ben katılmam. Meseleye bu derece olumlu bakan yorumlar, Amerika’nın bu hamlenin arka planında ki niyet ve maksadının bir kesim tarafından tam olarak anlaşılmadığını gösterir.
Düğün değil bayram değil eniştem niye öptü dedirten bu çıkışın anlaşılmasına katkısı olduğunu düşündüğüm basit bir örnekle devam etmek istiyorum. Bir an için Amerika’nın “Fethullah Gülen’in başına 5 milyon dolar ödül koydum!” diyerek bir çıkış daha yaptığını var sayalım. Kahkaha seslerinizi duyar gibiyim ve haklısınız da. Böylesi bir açıklamaya bütün dünyayla beraber bizlerde kahkahalarla gülerek tepki verirdik.
Örnekten de anlaşılacağı gibi bu komedi açıklamayla üç teröristin başına ödül koyan açıklama arasında hiçbir fark yok. Bu teröristlerin hepsinin hamisi, besleyeni, büyüteni, destekleyeni ve azmettireni dünyada terörün başı olan Amerika. Bu alçakların kimini Fetullah Gülen gibi dizinin dibinde besliyor, kimini de Karayılan ve diğerleri gibi Kandil’de besliyor. Aralarındaki tek fark coğrafya! Yoksa alçak ve kansız Pensilvanya’da da kansız, kandil de de ..
Burada esas sormamız, sorgulamamız gereken şu olmalı; ”Amerika bu ödülle neyin peşinde?” Amerika bu ödülle ve tek cümleyle kaybettiği askeri hakimiyeti siyasi yoldan kazanmanın peşinde. Türkiye’nin askeri gücü karşısında havlu atan ABD yönünü masabaşı ayak oyunlarına çevirmiş durumda. Amerika tarafından yapılan ödül açıklamasından hemen sonra yaptığım değerlendirmede; “Amerika üç kuruşluk devlet aklıyla, ben PKK’yı tanıyorum, sende PYD/YPG/SDG’yi tanı mesajını vermek istiyor. Ödül işinde bir sonraki adım bu olacaktır, ancak Türkiye bu numaraları yemeyecek kadar tecrübeli!” demiştim. Keza ABD beni yanıltmadı ve Suriye Özel Temsilcisi Türk dostu(!) James Jeffrey, ödül açıklamasından bir gün sonra; “Biz YPG’yi PKK gibi terör örgütü olarak görmüyoruz! cümleleriyle biten skandal bir açıklama yaparak ağzındaki yılanı çıkardı.
Amerika uzun süreden beri PKK Terör Örgütünün devamı olan YPG/SDG’yi masum yapılarmış gibi dünya kamuoyuna tanıtma ve bu yolla bu terör örgütlerinin BM, Cenevre, Suriye Anayasasını hazırlama komisyonu gibi her türlü siyasi oluşumun içinde aktif olarak yer almasını sağlamanın peşinde. Bu süreçte Astana masası da denendi ancak Türkiye her seferinde bu sinsi hamleleri başarıyla savuşturmasını bildi.
Amerika’nın bu işte ki muradı; söz konusu kanlı yapıların siyasi çözüm için kurulan masalarda yer almalarını sağlamak ve bu yolla gelecekte yönetimi ele geçirerek kısa vadede kaybettiklerini uzun vadede tekrar kazanmak. Bütün işin, konunun özeti bu ve bizler meseleye bu gözlükle bakarsak doğru bir noktaya varırız.
Burada kritik bir başka soru şu olmalı; “Süper güç(!!) denilen Amerika böylesi bir oyunu hangi akla hizmet kurar, bundan daha kötüsü böylesi aptalca kurgunun tutacağına nasıl inanır?
Bu sorunun cevabı oldukça kısa ve basit. Amerika’nın tarihi ne kadar, bu tarihin tamamı tecrübe olsa ne yazar!
Evet, görüldüğü gibi Amerika kendi çalıyor kendi oynuyor…
O da öğrenecek ileride bu işlerin nasıl döndüğünü ama dayak yiye yiye, bedel ödeye ödeye…. Sağ kalır yaşarsa tabi….