Yeni dünya sistemi olarak Türkiye modeli
dünyanın pek çok noktasında “Türkiye modeli” hissediliyor. 2020’ye damga vuran olay “Türkiye Modeli” fikrinin artarak vücut bulmuş hâle gelmesidir. Recep Tayyip Erdoğan sessiz devrimlerinin geldiği ileri nokta “bir model olarak” dünyada yerini aldı. BM’de Türkiye-Libya deniz sınırı antlaşmasının onaylanması, Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın, “Türkiye neden 100 yıl sonra Güney Kafkasya’ya döndü?” diye sorması bile Türkiye Modeli’nin ipuçlarıdır.
Nikol Paşinyan her ne kadar “algı yönetimi” yaparak cepheyi genişletmek amacıyla; “Türkler Viyana’nın kapısına dayanacak” dese bile aslında bu sözler yeni yüzyılda farklı bir kurgunun işaretleri olarak düşünülebilir.
“TÜRKİYE DENKLEMDE DEĞİL,
TÜRKİYE DENKLEMİN KENDİSİ”
21. yüzyılın “süper gücü” olarak Rusya, ABD, Çin seçeneklerinin yanına Türkiye eklendi. ABD Başkanı Trump bunu dile getirerek; “Rusya, Çin ve Türkiye liderlerine karşı zehir gibi zekâ lazım” dedi. Türkiye tüm algı yönetimlerine rağmen süper güce doğru yürüyen küresel güçtür. Ülkemiz herhangi denklemin içinde değildir; planı kurgulayan ve denklemi oluşturan güçtür. 1950 ve 1997’de yakalanan milli fırsat kaçırılmış, ancak 2002’de tutulan ivme artarak bugünleri getirmiştir.
“İYİ PARTİ’DE HDP KANADI
GÜÇLENİYOR MU?”
“O koltuklarda bizim sayemizde oturuyorsunuz” diyen HDP’lilere ve millet ittifakına “demokratik güç birliği” diyen PKK elebaşlarına ses etmeyip, kendine “ülkücü” diyen yapı olarak konumlandı İyi Parti! Şimdi birilerinin üstü çiziliyor, partiden birileri çıkıp “İyi Parti ele geçiriliyor” diyor. Başkan Erdoğan’ın “yerli ve milli” söylemi ile Devlet Bahçeli’nin “eve dön” çağrısı tarihi fırsattı ve İyi Parti şimdi “Türkiye Modeli” çizgisinin neresinde duracağını bilmiyor.
“HES KODUYLA FİŞLENİYOR MUYUZ?”
“Fişleme” deyince akla “darbeler” geliyor. Ülke yönetimine “el koyanlar” koydukları elin kimin üstünde olduğunu bilmek istiyorlardı. 15 Temmuz öncesi telefon dinlemelerinde de bunu gördük.
“Fişleme” ile “kendini tanıtma” arasında sonuçları dışında fark yok! İş başvurusu yaparken bilgilerinizi “elinizle” verip beğenilerinizi, önceden nerelerde çalıştığınızı falan söylüyorsunuz. Ama neticede “legal iş başvurusu” yapmış oluyorsunuz. Fişlemede ise nerede durduğunuz görülüp gerekirse sistemin dışına itiliyorsunuz!
HES kodunun “fişleme” ile alakası yok! Bilakis fişlenmeyi önlüyor. Kamu kurumlarında TC kimlik numaranızı vermek yerine “dilediğiniz vakit değiştirebildiğiniz” HES kodunu söylüyorsunuz. Burada amaç; testi pozitif çıkan olduysa ve kuruma girmeye çalışıyorsa tespit edip önlem almak! “Yüzde yüz koruma” yok fakat en azından tespit edilen pozitif vakaların evde kalması sağlanıyor.
“AŞI ZORUNLU OLUR MU?”
Dünyanın ilk kez bu denli salgınla yaşadığı ortamda devletler yeni deneyimler kazanıyor. Daha önce örneği olmadığı için “yeni durumlara” karşı özgün çözümler bulunacaktır. Sanki aşı bulunmuş gibi bir de “zorunluluğu” konuşmak lüzumsuz!
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca üzerinden “şeffaflık tartışması” açanlar art niyetli; Bakan Koca dünya çapında süreci en iyi yöneten yetkililerin önünde geliyor.
“KÜRESEL FİŞÇİLER”
Esas mevzu, “uluslararası fişleme” olmalı! “Akıllı telefonlar” 24 saat nerede olduğunuzu çok iyi biliyor ve bunu onaylıyorsunuz, takip edilmeyi kabul ediyorsunuz.Akıllı telefonda uygulama indirirken “onaylar” isteniyor. Mikrofona, kameraya, konuma, rehbere ulaşma gibi verileri kendi ellerimizle “uygulamaların” önüne sunuyoruz. Mecbur musunuz? Uygulamayı kullanmak istiyorsanız mecbursunuz!
“İnsanlara çip takmaya” gerek yok, akıllı telefonunuz varsa “çip ötesine” geçilmiştir. Çipi takan takmış! Çözüm ne? Bunu sonsuza dek kabullenecek miyiz? İşte mesele budur ve bu ayrı yazı konusudur.
“IŞİD’İN REKLAMCISI MISIN SAYMAZ?”
Hiçbir IŞİD/DAEŞ mensubu teröristle tanışmadım. Örgüt ilk duyulduğunda, “Batı destekli algı operasyonu yapan terör örgütü” olduğunu söyledim.
İslam’ın bütün kutsallarını kullanıp mazlumları yaktılar, kestiler, ezdiler. Amaçları insanları “İslamofobi” yoluyla güzel dinimizden soğutmak, işkenceleri ve katliamları mazur göstermek! Suriye’de milyonlar ölecek, Yemen can çekişecek, Doğu Türkistan kan ağlayacak; bunlara karşı “küresel itiraz” başlayacakken IŞİD devreye girecek ve “Yahu boşver, herhalde bunlar da IŞİD’çidir, bırakın ölsünler” dedirtecekler ve dedirttiler! Oyunu bozup yeni denklemler kuran yine Türkiye oldu!
İsmail Saymaz geçtiğimiz salı Sözcü’de IŞİD reklamı gibi haber yapmış! Haberin manşetine de ürün yerleştirme gibi “Türkler Müslüman değildir, müşriktir” sözünü yerleştirmiş! Burada amaç haber vermek mi yoksa propaganda yapmak mı? Şimdi Saymaz çıkıp; “Ben söyleneni aktardım” diyebilir. Bana göre bu bir IŞİD’çinin görüşlerini basın yoluyla aktarmaktır ve toplumun değil sadece algı yöneticilerinin işine yarar!