YENİ TÜRKİYE’NİN ESKİ YARASI

Okuduğunuz Yazı
YENİ TÜRKİYE’NİN ESKİ YARASI

İçerik

On yıllardır milletin yakasından düşmeyen, millete hep tepeden bakıp horlayan, değerlerine saygı göstermeyen bir zihniyete dur dedik milletçe.
Adına Eski Türkiye denilen kirli yapının kapısına kilit vurup mühürledik bir daha açılmamak üzere.

24 Haziran Millet Bayramı’na kolay ulaşmadık anlayacağınız.
Adına vesayet rejimi denilen karmaşık sistem, yıllardır toplumun her kılcalına yerleştiği için bir çırpıda söküp atmak kolay değil.

Zira bu sistemin fedailiğini yapan, siyasi partilerden meslek Kuruluşlarına, sanatçı örgütlerinden, sivil toplum kuruluşlarına kadar hayatımızın her alanına yerleşmiş vesayetin öksüz ve yetimleri bir dönemin kapandığını kabul etmiyorlar.
Savruldukları noktada artık “demokrasiyi” bile tartışmaya başlarlarsa hiç şaşırmayın
“24 Haziran’ın kaybedeni AK Parti’ dir” diyecek kadar psikolojik sorunlar yaşayan Kemal Kılıçdaroğlu’ na cevabı biz değil psikiyatristler vermeli.

Eşi benzeri olmayan seçim başarılarına bir yenisini ekleyen Erdoğan’ın ve AK Parti’ nin neden milletin gönlünde taht kurduğunu anlamak yerine, ağır narkozdan uyanmış bir hasta şuursuzluğuyla abuk subuk yorumlarla durumu kurtarma çabasına olsa olsa çapsızlık denilebilir.

İnsanın kendini bilmesi erdemdir. Ama aksi bir durum da bir o kadar kötü bir durumu işaret eder.
Anadolu’ nun herhangi bir kasabasında bir kahvehaneye uğrayıp “ Ya biz CHP olarak nerede hata yapıyoruz” diye sorsa, ciltler dolusu veriye sahip olmak mümkünken, ODTÜ ‘den alacağı akademik cevaba bel bağlayan bir zihniyetin, Türkiye’de değil, Mars gezegeninde bile seçim kazanması olası değildir.

İşte bu çapsızlık virüsünün kurumsallaştığı bir yapıda Muharrem İnce’ nin seçim sonrası açıklamalarına bile razı olur olduk.
Takdir edilesi bir durum değil yani
Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi.
Seçim döneminde söyledikleri, gafları, vaatleri unutulacak gibi değil yoksa.
Yani her şey değişir ne CHP ne de CHP siyasetçileri değişmez.

Seçim gecesi parti sözcülerinin yaptığı sorumsuz açıklamaları ve alenen seçmeni galeyana getirme çabalarını bir kenara not ettik.
Her fırsatta Türkiye’nin en köklü ve kurucu partisi olduğunu iddia eden bir partinin siyaseten düştüğü acınası durum bizi de rahatsız ediyor.
Sadece canlılar ölmez.
Siyasi partiler de ölür bazen.
Milletle göbek bağını yıllar öncesinden kesmesine rağmen vesayet rejiminin tedavisiyle hayatta tutunmaya çalışılan bir yapı nihayet son nefesini de kötü bir sınavla verdi.

15 Temmuz FETÖ darbe girişimini tiyatro olarak nitelendirip kontrollü darbe diyebilen ve bu terör örgütüyle etkin mücadeleye başlamanın miladı sayılan 20 Temmuzu “sivil darbe” olarak gören bir zihniyetin millette karşılığı olamaz.
FETÖ virüsünün partiye sızmasından sonra bu sürecin daha da hızlanması beklenen bir sonuç.
Kaset kumpasıyla Deniz Baykal’ı devre dışı bırakıp, GEZİ’ de 17-25 Aralık’ta MİT Tırlarında, Çukur eylemlerinde ve en acısı 15 Temmuz darbe girişiminde sergiledikleri tavıra bakıldığı zaman bu hazin ölümün pek de tesadüf olmadığı anlaşılabilir.
İşte CHP siyaseten beyin ölümü gerçekleşmiş ama reanimasyon ünitesinde hayata döndürülmeye çalışılan bir hasta gibi.

Ama daha acısı güvendikleri her kapıdan geri çevrilip “ adil bir seçim oldu sonuçları kabul etmek zorundasınız” cevabını bile duymazdan gelip, diktatör, otokrat ve tek adam söylemlerini ağızlarına sakız yapmalarının izah edilecek bir durumu yok.
Burada ilkesiz bir duruş var.
1945 den beri sandıktan çıkamamanın verdiği agresiflikle kah darbeler ve sonrasında bürokratik oligarşinin, kah jüristokrasinin desteğiyle ülkeye patronluk yapmak daha doğrusu millete efendilik yapmak tek hedef olunca ne ilke kalıyor ortada ne de milli duruş.

O yüzden diktatörlüğe bile karşı değiller aslında.
Tek şartla.
Eğer diktatör kendilerinden olursa.
En yakın örnek Mısır’ da yaşananlardan umutlanıp Sisi’ye ve darbeci yönetime övgüler düzmelerinin sebebi de bundan.
İşte bu kadar ülke gerçeklerinden uzaklaşan bir yapının yaşadığı hayal kırıklıklarının ayağı yere basan bir haklılığı yok.
Haziran erken seçimleri öncesinde partinin ve partililerin sergilediği demokrasiyle uzaktan yakından bağ kurulamayacak ayıbı bir utanç vesikası olarak hep yakalarında taşıyacaklar.
Terör örgütüne sırtını dayayıp, göğsünü siper ettiklerini gururla söyleyebilen…

Terör suçları sebebiyle vekilliği düşürülüp, cezalar verilen onca milletvekiline rağmen…
Mecliste PKK Marşını topluca söylemekten utanmayan.
En acısı PKK ya terör örgütü diyemeyip, eylemlerini mazur bulan bir partiyi Meclise sokmanın izahını millete yapamıyorlar ve yapamayacaklar da.
Seçim sürecinde cezaevindeki Demirtaş’ı ziyarete giden CHP’lilerin sayısı o kadar çok ki.
Üstelik Demirtaş’ın hangi suçlardan dolayı yargılandığı bile bile yapılan bu ziyaretlere çok ağır benzetmeler yapılabilir.

Ancak biz yine de terbiye sınırlarını zorlamadan bu ziyaretlerin çok “ayıp” olduğunu belirtmekle yetinelim.
Ancak 2016 yılı devletin resmi rakamlarına göre KCK’ dan hüküm giymiş 19,DHKP-C den hüküm giymiş 7, PKK’dan 43 ve THKPC’ den 12 olmak üzere cezaevlerinde toplam 81 ziyaret gerçekleştiren üst düzey CHP’ lilerin olduğu gerçeği yüreğimizi acıtıyor.
Şimdi, 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi sırasında şehit olmuş kahramanlardan kaç tanesinin ailesine taziye ziyaretinde bulundunuz diye sormak lazım?
CHP’ nin HDP’ yi hak etmediği şekilde meclise taşıma operasyonuna partiler üstü bakmamız gerekiyor.
Artık bu sorumsuz tutum ve eylemlerin devletin bekasına zarar verecek noktaya taşındığını söyleyebiliriz.

Liste başı yapıp inatla yine Meclise taşıdığı hükümlü Enis Berberoğlu, izinsiz gösteri yaptığı için hüküm yemedi.
Savcılığın hazırladığı İddianameyi yüreğiniz dayanırsa ve yüzünüz kızarmadan okuyabilirseniz buyurun okuyun.
Sonrasında konuşalım Kılıçdaroğlu’ nun ve CHP’ nin Berberoğlu ısrarını.
Adana’da yaptığı mitingde hepsi FETÖ soruşturmaları sebebiyle gözaltında olan gazetecilerin isimlerini tek tek sayıp “burada” diye tezahürat yapmasını unutur muyuz hiç?

Üstelik Kılıçdaroğlu’ na bu aklı veren kişinin FETÖ terör örgütüne üyelikten cezaevinde bulunan başdanışmanı Fatih Gürsul olduğu gerçeğini de hatırlarsak FETÖ virüsünün CHP’ deki tahribatının boyutları tüm çıplaklığıyla çıkar ortaya…

Bunlarla da sınırlı değil.
Bir diğer danışman Murat Aksoy’un, özel kalem müdürü Tuncay Ceylan’ın 35.Olağan Kurultayında Kılıçdaroğlu’ nun Parti Meclisine aday gösterdiği Prof. Dr İştar Gözaydın’ ın da FETÖ soruşturmaları kapsamında tutuklandığını da düşünürsek, durumun vehametini daha iyi anlarız.
İşte gelinen yol ayrımında görev gerçek CHP’ lilere düşüyor.
226 sayfalık seçim beyannamesinde FETÖ ve PKK ile mücadele konusunda tek bir söz edemeyen, tutuklu FETÖ cülere özgürlük isteyen, PKK nın inlerine girilmesin diyebilen bir CHP var.

Bu tablodan rahatsız olmak için CHP seçmeni olmak gerekmiyor.
Devletin bekasını, milletin birlik ve bütünlüğünü düşünen herkes rahatsız olur bu gidişattan.
Ama son günlerdeki tartışmalara bakarsak birşeylerin değişmesi için çok iyimser olduğumuzu anlıyoruz.
Partinin genetik kodlarına yerleşmiş hastalıklı yapı tekrar nüksetmiş.

FETÖ’ nün kaset şantajından sonra genel Başkanlığa aday değilim demesinin üzerinden saatler geçmeden adaylığını açıklayan Klıçdaroğlu’ nun siyasi ilkesizliğinin bir benzerine daha şahit olduk.
“Benim ağzımdan kurultay lafı duymayacaksınız” diye söz veren İnce’nin, sarımsağın bile kokusunu 40 gün saklaması kadar bile sabredemeden 1 hafta sonra olağanüstü Kurultay talep etmesine pes diyoruz.
CHP’ nin dilinden düşürmediği “tek adam” “diktatör” otokrat” sözlerinin ne anlama geldiğini de daha iyi anlamış olduk.

İnce’ nin basına yaptığı açıklamada sürecin parti içi işleyişini ve kurultay sonucunu beklemeden kendisini Genel Başkan olarak ilan etmesini siyasi hamlık olarak görürüz.

Bir kez daha hatırlatalım. CHP siyaset sahnesinde varlığını sonlandırmış bir mekanizma olarak Eski Türkiye’ nin kirli sayfalarında hak ettiği yeri almıştır.
Vesayetin hayat öpücüğü yok artık.
Vesayetin öksüz ve yetimlerinin fildişi kulelerden millete efendilik yaptıkları günlerin özlemiyle yanıp tutuşsalar da Yeni Türkiye’ de bu zihniyete yer yok.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Tahsin YILDIZ