Yüz yıl önce, yüz yıl sonra…
ABD’deki başkan değişikliğinin Türkiye ve Ortadoğu politikalarına etkisi şimdiden tartışılmaya başlandı. Irak’ta Barzani ve Kürtlerin, Suriye’de terör örgütü PKK/YPG’nin, Türkiye’de HDP ve CHP öncülüğündeki muhalefetin yeni başkan Joe Biden’dan beklentileri hayli fazla.
Barzani, yeni ABD başkanından Irak’ın bölünerek müstakil bir “Kürt devleti” kurulmasını bekliyor; terör örgütü PKK/YPG ise, öncelikle Türkiye kaynaklı tasfiye ve imha tehdidinin durdurulmasını istiyor. Ardından da tabii ki Suriye’de “otonom devlet” kurulmasını…
CHP ve HDP’nin beklentisi de farklı değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki “Cumhur ittifakı”nın iktidardan uzaklaştırılmasını ve iktidarın CHP öncülüğündeki muhalefete geçmesini bekliyorlar.
Bütün bu beklenti ve isteklerin kaynağı son derece tartışılır. Küresel güçlerin beklentisi ile bu iradeye vekalet etmeye hazır kuklaların rolleri iç içe geçmiş durumda. Fakat burada önemli olan bu coğrafya ile yaşadığımız toprakların nasıl bir tehdit ile karşı karşıya olduğu gerçeğidir. Irak ve Afganistan’ın işgaliyle start alan, bu coğrafyayı hedef alan büyük saldırı dalgası, kimi aksamalara rağmen devam ediyor. Bu büyük dalga Trump’la durmadı ama Biden’la da ivme kazanarak sürecektir.
Bu saldırı dalgasının ne menem bir şey olduğunu anlamak için Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de neler yaşandığını bakmak yeterli. Zira köklü bir devlet geleneği ve Erdoğan’ın kararlı liderliği olmasaydı bahsi geçen ülkelerde yaşanan yıkım dalgası çoktan Türkiye’yi de içine almıştı.
Bu coğrafyada gerçekte neler olup bittiğini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gün, ABD seçim sonuçları az çok belli olduktan sonra söylediği “Bir asır önceki gibi bizi yok etmek istedikleri Anadolu topraklarından bölgemiz ve dünyaya barış ve huzur getirecek mücadelenin içindeyiz” sözlerinde bulabiliriz.
Bir asır önceki gibi Türkiye’yi boğmak istiyorlar ve bunu gerçekleştirmek için de yine bir asır önceki gibi içeriden büyük yarılma, bölünme, çatlak oluşturmaya çalışıyorlar. CHP-İYİ Parti-HDP merkezli muhalefet partileri, Türkiye’yi hedef alan bu küresel güce vekalet etmeye hazır. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “devleti yönetmeye hazırız” sözleri zaten her şeyi anlatmaya yetiyor. Üstlenmeye hazır oldukları işi her ne kadar “Erdoğan’dan kurtulma” biçiminde açıklasalar da aslında bununla asıl hedefin Türkiye olduğunu gizlemeye çalışıyorlar. Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da da işler böyle ilerledi. Birilerinden kurtulma bahanesiyle toplumsal birliği baltalayıp işgale kapıları araladılar. Sonrasında yaşanan trajediye ise bütün dünya tanık.
Tabii, kamuoyu bundan sonrasını merak ediyor. Gerçek şu; cumhuriyetiz büyük korkular üzerine bina edildi. Kurucu iktidar aklı, dikensiz bir gül bahçesi oluşturmak için bu ülke adına Batı’ya sınırsız tavizlerde bulundu. Batı’dan aldığı icazetle bu toprakları çoraklaştırdı. Son yüz yılda kurulan akademi, medya, siyaset düzeni Batı korkusuna göre şekillendi. Korkular üzerine ebedi bir düzen kurulamayacağı gibi Batı sisteminin Kemalistlere tanıdığı kredi de sınırlıydı.
Bir asır öncesinde olduğu gibi Batı sistemi, bu coğrafyaya yeni biçim ve kılıflar altında kanlı seferler düzenlemeyi sürdürüyor. Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da, Libya’da oluk oluk akan kanın sebebi ve sorumlusu Batı’dan başkası değil. Türkiye eğer bugün dağılıp kan deryasına dönüşmemişse, bu, Batı’nın bu kanlı seferlerini durduran, buna fırsat vermeyen Erdoğan liderliğindeki milli irade ve Anadolu’nun derin feraseti sayesinde mümkün olmuştur.
Medya, siyaset ve akademinin beslediği muhalefet cephesi, bugün bile hâlâ gelenekse korkularla vatandaşları edilgenliğe, yalancı vaatlere kanmaya zorlamaktadır. Ancak Erdoğan liderliğindeki “Cumhur ittifakı”, milli iradeyi devlet düzenine dönüştürerek Türkiye’yi yeniden güçlü bir devlet haline getirmiş, tarih sahnesine çıkarmayı başarmıştır. Türkiye’nin ayakta durmasının, kanlı maceralara sürüklenmemesinin tek koşulu da işte bu güçlü duruştur.
Estirilen korku dalgalarına bakmayın, rüzgarın kayanın tozunu alması gibi Batı, güçlü Türkiye’nin ancak tozunu alabilir, fazlasını değil. Türkiye, bugün çok güçlü bir noktadadır. Batı’nın tek umudu, muhalefetin Truva atı rolü oynayarak kalenin kapılarını içeriden işgalcilere açmasıdır. Bu da çok zayıf bir umut aslında, sonuç alma ihtimalleri de yok denecek kadar azdır. Türkiye yükseliş dönemini yaşamaktadır; Batı, bu gidişatı durdurmak için 15 Temmuz’da hamle yapmış ancak sonuç alamamıştır. Türkiye’nin önü artık açıktır.