71 yaşındaki Medine Bircan’a kimse acımamıştı!
Milletin vicdanında adalet duygusunu kör, topal ve sağır hale getiren hâkimler daha ne kadar görev yapacaklar? Yasaya göre değil “denk gelen hâkime” göre verilen kararlardan herkes bıkmadı mı? Ülkemizde “nöbetçi hâkim” ayarlayıp gece yarısı kararlarıyla yurtdışına kaçan teröristler olmadı mı?
Yasama, yürütme, yargı! Bu güçler ve karar vericiler milletin üstünde olabilir mi?
Bu 3 güç birbirinden tamamen ayrı mı yoksa birbirini tamamlayıcı mı? Milletvekili yasa çıkaracak, hükümet üyesi seçilen milletvekili bu yasalarla ülkeyi yönetecek, hâkimler ise yine bu yasalarla karar verecek; ama bu güçler birbirinden tamamen ayrı olacak. Ne güzel dünya, azcık da bize bırakın akşama yiyelim!
“Türk adaletine güveniyoruz” sözü bu yüzyılda hiç de vücut bulamadı!
Asılan hocalar, toprağa gömülen Kur’an-ı Kerim’ler, yaşı büyütülüp idam edilenler, şiir okudu diye hapse atılanlar, kumpas olduğu sonradan anlaşılan/anlatılan dava silsileleri, yeniden yargılama bekleyen masumlar!
Haydi, buyurun hangi adalete güvenecekseniz güvenin!
Aydın Doğan köşe yazımdan dolayı dava açtığında bir avukat dostum şöyle demişti: “Düzgün hâkime denk gelirse bunun cezalık tarafı yok, ama ideolojik bakışa sahip hâkime denk gelirse işi uzatabilir.”
Sizce avukat dostum yalan mı söylüyor yoksa mevcut gerçeğin tâ kendisini mi? Denk gelirse ne âlâ, denk gelmezse haşırt the black board!
28 Şubat darbecilerinin aldıkları cezayı çekmeden evlerine gitmesi adalete güveni bir kez daha sarstı ve insanlarda tedirginliğe sebep oldu.
Size bir hikâye anlatayım:
“Odaya bir arı girdi. Uçamıyordu, felç geçirmiş gibi bir hali vardı. Belki açlıktandır deyip bir kaşık balın içine bıraktım olmadı. Yanına su koydum iyileşmedi. Ne yapsam düzelmiyordu. Aldım, bahçeye bıraktım. Sonra oturdum yarım saat ağladım. Ben kimseye tokat vuramam…”
Bu hikâyeyi 8 sene evvel anlatan kişi Fetullah Gülen, hikâyeyi Pensilvanya’dan aktaran kişi şimdilerde başka gazetede yazı yazan ama yıllarca FETÖ’nün kalemşörlerinin doluştuğu Zaman Gazetesi’nde yazmış olan Hüseyin Gülerce, hikâyenin muhatabı ise Hanefi Avcı!
“Yargıya ve emniyete sızma” mevzusu “dönemin” muhterem hocaefendisini rahatsız ediyormuş. Oysa kendisi bir arıya merhamet edecek kadar yüce gönüllü imiş! Sanırsın kırmızı başlıklı kız!
Bir arıya güya acıdığını Hüseyin Gülerce aracılığıyla aktaran bugünün FETÖ’sü 250 insanımızın tanklar altında ikiye bölünerek can vermesine, helikopterlerden açılan ateşlerle vücutların parçalanmasına, jet bombalarıyla bedenlerin parça parça olmasına sebep olmadı mı?
2 hafta sonra 77 yaşına girecek olan Fetullah Gülen bir operasyonla derdest edilip Türkiye’ye getirilse ve yargılansa “yaş haddinden” dolayı serbest kalır mı? Efendim kalmaz! Peki, madem kalmaz ise bunun garantisi kim? Bağımsız yargı! Peki, bağımsız yargı 28 Şubat’ın darbecilerine ne yaptı?
İçimizde bir duygu varsa bu da adaletin tecelli etme duygusudur!
Sene 2002!.. İstanbul Üniversitesi’nin rektörü Kemal Alemdaroğlu! 71 yaşındaki Medine Bircan’ın başı kapalı fotoğrafının olduğu sağlık karnesi reddedilerek yerine başı açık fotoğraflı karne isteniyor! Bu karne gelmediği için Medine Bircan ölüm döşeğindeyken bile tedavi edilmiyor. Oğlu gidip fotoshopla annesinin fotoğrafına saç ekletiyor. Ve Medine nine o gün vefat ediyor!
Medine Bircan öldü, ama 28 Şubat darbecileri “ev hapsi bile almadan” serbest kaldı! 28 Şubat’ın baş mağduru rahmetli Necmettin Erbakan hocamıza “yaşına bakmadan” ev hapsi veren adaletimiz darbecileri özgür bıraktı! Medine Bircan öldü ama onu bu hale getiren 28 Şubat’ın sivil ayağının tırnağına bile hâlâ dokunulamadı!
İçeride yatan 600 mahkûm daha var, hepsi de 28 Şubat mağduru ve hepsi de yeniden yargılanmak istiyor! “Geç gelen adalet” konusu ayrı ancak bazılarına adalet niye hiç uğramıyor?
O kadar çok örnek var ki ve yargı mağduru binlerce insan! Vicdânı yaralı milletler ile üzerine bomba atılmış milletlerin “özde” farkı yoktur. Türkiye “yeniden diriliş” sürecini ancak adil yargı sistemi ile neticeye erdirebilir.
Akit’in dünkü manşeti “O hain darbeyi 21 kişi mi yaptı?” diye soruyordu. Darbenin medya, yargı, iş dünyası ve bürokrasi ayağı henüz hiçbir hesabı ödemedi. “Adalet” sahte yürüyüşlerle değil, gerçek ve hakkaniyetli kararlarla bir milleti diriltebilir!