Tarzan Zorda
Sanırım Türk siyaseti böylesini ne gördü ne duydu.
Ülke, Osman Bölükbaşı gibi kürsüye çıktığında meydanları inleten ve son derece nüktedan siyasetçiler gördü, Süleyman Demirel gibi Anadolu’nun köylerinde isim bazında insanları tanıyan ve o iletişim çağında dahi irtibatı muhafaza eden, ‘Çoban Sülü’ lakabını onurla taşıyan siyasetçiler gördü.
Necmettin Erbakan gibi Meclis’e elinde file ile gelip, filenin pazarda kaça dolduğunu anlatan, sanayi hamleleri ile alakalı fikirlerini yılmadan millete izah eden bir siyaset zekasını gördü.
Turgut Özal gibi dünyada olan biteni kavramada son derece ileri görüşlü siyasetçileri gördü.
Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte ülkenin son çeyrek asra zaten hep beraber şahitlik ediyoruz. Kendisi ile birlikte ülkenin her bir köşesinde yapılan devasa alt yapı yatırımlarına da şahit olduk, uluslararası her alanda başımızın dik durmasına sebep olan duruşuna da.
Ama bunun gibisini son asırda ne gören oldu ne de duyan oldu.
Ne dünyayı okuma kapasitesi var ne Türkiye siyasetini anlama becerisi.
Seçildiği günden bu yana kendisini 2023 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırladı.
Bu uğurda İstanbul’a vermesi gereken hiçbir hizmeti zerre kadar umursamadı. İstanbul’u sel basarken tatilini dahi bozmadı, selin olduğu bölgeye şöyle bir uğradı tekrar doğrudan Ege’nin mavi sularına gömüldü.
Partisinin Genel Başkanı, Elazığ’daki depremde gelen yardımları koordine etmesi için görev verdi ama O Elazığ’da biraz gözüküp doğru kayak merkezine geçti. Kendisine bunu hatırlatanlara İBB Meclis kürsüsünden ‘o kayak takımları…’ diye başlayan ifadelerle hakaret etti, tıpkı Ordu Valisini kastederek ‘O valiye söyleyin, itlik yaptı’ demesi gibi.
Gerçi konu yargıya intikal edince ‘itlik demedim, basitlik’ dedim dese de sanırım bu mazereti mahkeme tarafından kabul görmedi.
YSK üyelerine yönelik hakaretinden dolayı başlayan süreç ise hali hazırda yargının konusu.
Sonra İstanbul’u adeta kaderine terk ederek Türkiye gündemine dair beyanatlar vermeye başladı.
İBB Başkanı olarak S400 alımlarına dair dahi beyanatlar veriyor, belediye hizmeti hariç her konuda fikir beyan ediyor hatta İstanbul kar ile mücadele ederken O İstanbul’da sote bir balıkçının mekânında İngiliz Büyükelçi ile özel bir yemek yiyordu.
O mekânda o elçi ile ne konuşuldu bugüne kadar ne bileni var ne de duyanı.
Bu arada İstanbul’un sorunları her geçen gün çığ gibi büyümeye devam etti.
Altılı masa kurulunca Cumhurbaşkanı adayı olabilmek adına yapmadığı acullük kalmadı ama Kemal Kılıçdaroğlu o masayı kendisi için kurduğundan O’na o şansı tanımadı.
Bu sefer ablalarının kendilerine çizdiği yoldan Ankara Belediye başkanı ile başka bir kariyer planlaması peşinde koştular: Cumhurbaşkanı Yardımcılığı
Birisi muhafazakâr kasaba ve vilayetlerde konuşturulurken kendisini Karadeniz ve HDP tabanının yoğun yaşadığı bölgelerde değerlendirdiler.
Aylarca İstanbul ve Ankara kaderlerine terk edilirken mezkûr ikili de şehir şehir gezdi. Hatta Ankara’daki isim Mansur Yavaş büyük bir algı ile bu gezileri sırasında nasıl devletten bu dönem için maaş almadığını böbürlenerek kitlesine anlatıp kaderine terk edilmiş Ankara’yı bile unutturmaya çalıştı.
Kah el ele verip ‘kazanıyoruz’ dediler, kah ‘onlar yalancı, kazandık’ dediler ama olmadı sandıktan yine Recep Tayyip Erdoğan çıktı.
Sonra ne mi oldu?
Sonra herkes köyüne döndü ve acı gerçekler ile yüzleşmek durumunda kaldı ama artık vakit çok geçti.
Beş sene boyunca taş üzerine taş koymayan bu ikili Kuzey Kore şehirleri gibi her adım başına posterlerini asma telaşına düştüler.
Beş yıl içinde kendilerinin bizzat projelendirerek sıfırdan başladıkları tek metro olmadığı halde milletin gözünün içine baka baka sıfırdan biz başlattık dedi.
Hiç sıkılmadı.
Ankara’daki ise 58 km metro sözü vermesine rağmen 1 metre dahi metro yapamadı.
Şimdi Tarzan zorda…
Stratejik tercihlerinin tamamında baltayı taşa vurunca olan İstanbul’a oldu.
Şimdi İstanbul’un her yeri dökülüyor.
İnsanlar yanan otobüslerde seyahat etmek zorunda kalıyor.
Trafik her geçen gün daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Deprem ise her vesile ile kendini hatırlatıyor.
Söz verdiği 100 bin dönüşüme uğratılmış yeni konut projesinin yerinde yeller esiyor.
Tarzan ise stratejik hatalarını demagoji yoluyla aşmaya gayret ediyor fakat bunu yaparken adeta savruluyor.
Bu şartlarda böyle bir adayın alacağı oyun yüzde yirmilerde kalması beklenirken hala iki katına yakın oy toplayabildiği yazılıp çiziliyor.
Tüm bunlara rağmen İstanbul’un imkanlarını kendi şahsi ikballeri için bir atlama taşı gibi gören bu zihniyete bir şans daha verirsek, Allah göstermesin deprem İstanbul’u vurup yere serdiğinde ‘Nerde bu devlet’ yerine ‘biz nerede hata yaptık? demeliyiz.
Hala işinin ehli olan ve gecesini gündüzünü katarak şehirlerimizi dayanıklı şehirler haline getirecek adayları tercih etmek için önümüzde çok önemli bir fırsat