Bu nefret bitmez
Geçtiğimiz günlerde Sırrı Süreyya Önder, aort damarındaki sağlık problemi sebebiyle hastaneye kaldırıldı ve 12 saat süren başarılı bir ameliyat geçirdi. Bu süre boyunca gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse MHP lideri Devlet Bahçeli, İstanbul Valisi Davut Gül’ü arayarak bilgi aldı. Sayın Cumhurbaşkanı, bizzat Davut Gül’ü arayarak sağlık durumunu takip etmesi için talimat verdi. Bu çerçevede Davut Gül de hastaneye giderek verilen talimatı yerine getirdi ve süreci yakından izlemeye başladı.
Nitekim dün Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumuyla ilgili bilgi almak amacıyla hastaneyi ziyaret etti. Geçmişte HDP’de siyaset yapmış, bugün ise DEM Partili olan Sırrı Süreyya Önder’e gösterilen bu ilgi, bazı çevrelerce eleştirilse de ben sağlık durumunu öğrenir öğrenmez, X hesabımdan geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Bunun üzerine hakaret edenler, nefret söyleminde bulunanlar oldu.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki ben hem milliyetçi hem de dünyaya bu topraklardan bakan bir araştırmacı, siyaset gözlemcisi ve yorumcusuyum. Elbette bir siyasal duruşum var. Ancak diğer taraftan bu ülkenin geleceği açısından terörsüz bir Türkiye’nin, daha doğrusu terörün bittiği bir Türkiye’nin ne anlama geldiğini, iç cephesi güçlendirilmiş bir Türkiye’nin önemini de kavrayabilecek birikim ve okumalara sahibim.
Geçmişte birileri elinde silah tutan PKK’lı teröristlere destek verirken ben o günlerde de teröre karşı durdum. Bugün de teröre ve teröristlere karşıyım. Bu dönemde silahlar gömülsün, farklı bir süreç işlesin ve sonrasında huzur içinde birlikte yaşanacak büyük ve güçlü, tam bağımsız Türkiye’yi inşa edecek adımlar atılsın istiyordum bugün de.
Bugün Sırrı Süreyya Önder hakkında eleştirilerde bulunanların, aslında onun geçmişte barış sürecinde üstlendiği kolaylaştırıcı rolden rahatsız olduklarını da görüyoruz. Ama yakın zamanda terör olaylarının devam ettiği ortamdan rahatsız değillerdi. Bugün terörsüz Türkiye söyleminden rahatsızlar.
Neden?
Çünkü terör bitebilir.
Neden?
Çünkü bu sürecin başlatıcıları, MHP lideri Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğindeki Cumhur İttifakı’dır.
Yine isim vermeyeceğim; bir DEVA Partisi milletvekiliyle bir ortamda karşılaştığımızda bana, “Tamam, bunların hepsi iyi de çok fazla yerli ve millî.” demişti. O zaman da anlamıştık ki bazı kişilerin temel rahatsızlığı ‘yerli ve millî’ bir duruşla ilgiliydi. Yerli ve millî bir söylem ya da yaklaşım, bu ülkenin hem siyaseti hem de markaları için gereklidir. Bu ülkeyle, markalarıyla, kıymetleriyle kavgası olanlar ne kadar saldırırsa saldırsın; beklediklerini bulamayacaklar.
İnşallah Sırrı Süreyya Önder de iyileşecek ve kaldığı yerden bu kolaylaştırıcı üslubunu sürdürecek. Çünkü buna ihtiyacımız var.
Bu sözlerim, Sırrı Süreyya Önder’in tüm fikirlerine katıldığım anlamına gelmesin.
Hâlâ eleştirdiğim düşünceleri var. Ancak nihayetinde bakıldığında, terörsüz bir Türkiye ihtiyacı her geçen gün daha da artıyor.
Trump’la birlikte başlayan “ticaret savaşı” dediğimiz bu süreç, her an sıcak bir savaşa ya da çatışmaya dönüşebilir. Bu da ciddi bir risk olarak karşımızda duruyor.
Bu çerçevede bakıldığında, iç cephemizi güçlendirerek yeni döneme hazırlanma zorunluluğumuz artıyor.
Hep birlikte bu süreci izleyeceğiz. “İmralı heyeti” olarak anılan bu görüşmeleri yürüten heyete yakın zamanda bir ya da iki yeni ismin katılması bekleniyor.
Süreç, kaldığı yerden devam edecek. Bunu da söylemiş olalım ve sözümüzü, “Yaşasın tam bağımsız, büyük ve güçlü Türkiye!” diyerek tamamlayalım.