Şöhret gazeteciler toplu olarak intihar edebilir
Ana akım medyanın şöhretleri, 1830’dan sonra fotoğraf makinesi icat olunca intihar eden ressamlar gibi depresyona girmiş durumdalar. Her an el ele tutuşup plazaların pencerelerinden atlayabilirler. “YouTuber” denilen gençler, hepsinin milyon dolarlık TV kanallarını, milyonluk dizilerini ve tartışma programlarını alaşağı edip paramparça yapıyor.
25 yaşında bir çocuk, elinde telefonla Latin Amerika’yı dolaşıyor, Türkiye’nin bütün yorumcu, gazeteci, akademisyen vs. ne kadar konvansiyonel medya şöhreti varsa hepsinden daha çok izleniyor ve hepsinden daha etkili oluyor; mesela gençler Venezuela’yı ondan öğreniyor. Haber kanalarının hepsinin toplam reytinginden 20 kat daha fazla izlenen, kat kat daha fazla etkili olan YouTube yorumcuları var. Bir telefon, hepsi bu…
Eski zamanın, evet eski zamanın şöhretlerinin hepsi içten içe işsiz kalacaklarını, öyle 10 sene değil birkaç sene içinde kapalı devrede dedikodular yapan unutulmuş ihtiyarlara dönüşeceklerini biliyorlar. Plaklar çıkınca “Nedir bu kardeşim, böyle müzik mi olur, vıcık vıcık, disiplinsiz, ruhsuz” diye şikâyet eden, sonra şikâyet ede ede ölen müzisyenler gibi, “YouTube gençleri”nden şikâyet ediyorlar. Hem de aynı kelimelerle, tarihin trajik cilvesi işte…
Sözüm ona kamuoyunu uyarıyorlar; ama asıl mesele dün oturdukları koltuklar kayganlaşmış, o çok bilgili oturdukları yerler aşağıya doğru kayıyor, tutunmaya çalışıyorlar. Panik, hepsinin gözlerinin ferini söndürmüş, donuk donuk bakışlarla şikâyetler, uyarılar, tespitler sıralıyorlar. Açık söyleyeyim ana akım medyanın şöhretleri TV kanallarının önünde benzin döküp kendilerini yaksalar bile kurtuluşları yok. Olsa olsa, YouTube’ta biraz izlenirler sonra üzerlerine Clickbite yapılır, unutulur gider…
Bu arada ana akımın pek bir ağır topları, YouTuber’ları eleştirtirken yönelttikleri eleştirileri kendileri yapmıyormuş gibi konuşuyorlar; iyice rezil oluyorlar. Sarı gazeteciliği bu çocuklar mı başlattı, senelerdir gazetelerde, TV kanlarında, web sitelerinde siz ne yaptıysanız aynısını yapıyorlar işte; havanız kime…
Asıl dert şu, reklam dağıtım havuzları TV kanallarına ayırdıklarından daha fazla parayı YouTube’a vermeye başladı. Büyük bütçeli bazı markalar ana akım medyadan tamamen çekiliyorlar. Para oraya kayıyor. 4 sıfırlı hatta 5 sıfırlı maaşlar alıp hiç kimsenin izlemediği, okumadığı ünlü yorumcu gazeteciler gözlük camı silip kısık gözlerle ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar ama nafile; ölüm kapıyı çoktan çaldı. Ne olacak peki bundan sonra, hep bunlar mı olacak? Evet bundan sonra bu gençler var ama hep değil…
Nasıl hep değil?.. Plaklar çıkınca bazı müzisyenler çok kızmışlar, “Müziği kaydetmek ruhunu öldürmektir” demişler. Bestenin icra edildiği iklim, icra eden sanatçıların tecrübeleri, enstrümanların kalitesi ve türevleri, hava sıcaklığı, vokal varsa o anki ruh hali, ırkı cinsiyeti gibi onlarca değişkeni sayıp “Bunlar müziği canlı yapan unsurlar kaydedilince müzik ölüyor” demişler. Demişler ama hiçbir şey ifade etmemiş, onlar şikâyet ederken plaklar dünyayı sarmış. Sonra kaset gelip plakları öldürmüş, sonra CD gelmiş kasetleri öldürmüş, sonra Winamp gelip CD’leri öldürmüş, sonra Spotify ve Apple Müzik gelip Winamp’ı öldürmüş. Şimdi başka bir şey daha sırada bekliyor, gelip Apple Müzik ve Spotify’ı öldürecek. YouTuber dediğin de sırada sadece. Geldi TV şöhretini öldürdü, 10 sene sonra başka bir şey gelecek onu öldürecek.
Bu dünya böyle dönüyor. Sen şimdi kendi zamanındaki sana ayrılmış bölüme sıkıca tutunup önceni ve sonranı inkâr edersen “Ben bu döngünün kalıcısı olacağım” diye inat edersen kibarca itmezler, kafanı gözünü yara yara atarlar seni dışarıya. Değişmeyen şey ne peki? Bu sıralamaya göre müzik mesela, müzik ihtiyacı hiç değişmedi; sadece araçlar değişti. Bilgi ihtiyacı, drama ihtiyacı, sanat, yorum, analiz, haber, malumat hatta dedikodu gibi ihtiyaçlar da hiç değişmeyecek, sadece araçlar değişiyor. Panik yapmaya gerek yok, elinde arz edeceğin bir kıymet varsa devam edersin.
1830 yılı, fotoğraf makinesi, ressamlar… Yaaa… Şimdi Édouard Manet hayatta olsa da anlatsa bize “Resim ölmeyecek, sadece yön değiştirecek” diye arkadaşlarına yaptığı konuşmada ne demek istediğini…
YouTube’ta toplum mühendisliği yapılıyormuş. Evet yapılıyor; sapıklık, katillik, bencillik anlatan tipler milyonlarca genç tarafından izleniyor, doğru. Efendim eşcinsellik özendiriliyormuş, doğru… Doğru da Fatih Ürek, Kuşum Aydın, Bülent Ersoy, Zeki Müren YouTube mı meşhur oldu? Ana akım medya senelerce tepemizden indirmedi bu karakterleri, bu özendirme değil miydi? Milletin kafasında bardak kırdıran, “Acı var mı acı” diye sululuk yapanlar, YouTuber mıydı? Mesele, “YouTube çok iyi, TV kötü” meselesi değil. Şikâyet eden ana akım medyanın samimiyetsizliği.
Evet YouTube kötü ama hâlâ ana akım medya kadar sulu, zararlı değil. Ana akım medyanın sırf uyuşturucu ve oyalayıcı zehri bile tek başına çağın en büyük suçudur. Serengeti çöllerinde alan kavgası veren çakallık meselesi bu, dönen kavga “Alanıma girme, reklamımdan pay alma” kavgası. Senin güzel mesajların mı var, arz edecek bir bilgin bir yeteneğin mi var, sen de döngü içinde sıradaki araca uyum sağla. Yarın bu araç da yok olacak, yerine yenisi gelecek ve hâlâ hayattaysan bu sefer ona uyum sağlarsın. Hadi…
“Gençliğin durumu hiç iç açıcı değil” diye cümleler kurmaya başladıysanız, yaşınız kaç olursa olsun artık yaşlı üstelik konservatif bir yaşlı olmuşsunuz demektir. Bu laf, Aristo’dan beri her dönemde kayıtlara geçen tipik sıkıcı, tutucu, kibirli yaşlı lafıdır. Her dönemde söylenir. Gençliğin durumu kötü falan değil, onlar sadece genç… Senin durumun kötü, uyum sağlayamamışsın; denk geldiğin zamana uygun arzların yok, çağın dertlerine karşı çözümlerin yok, teklifin yok, temasın yok; varsa yoksa nostalji…
Sen hâlâ sobanın üzerindeki kestane masallarını anlat dur; bu halin tembelliğini örtmeye çalışan yalancılıktan başka bir şey değil. Yapma bunu, şikâyet ettiğin her neyse onun için üretim yap, hizmet et…