Adını koymuyoruz ama bir devrimin içindeyiz

Okuduğunuz Yazı
Adını koymuyoruz ama bir devrimin içindeyiz

İçerik

İnsanlar “eski alışkanlıkların” hortlamasından ve yeni tartışmaların çıkmasından endişe ettikleri için yaşanan sürece bir “ad” koymuyorlar. Bizim Anadolu’da “nazar değmesin” diye bazı işler anlatılmaz bile, şöyle üstünkörü bahsedilip geçilir.

Biz adını koymasak da dünya şu anda Türkiye’nin devrim niteliğindeki işlerini ve gelişmeleri yakından takip ediyor. Eksiklerimiz elbette var, onları da konuşacağız ve hiçbir şeyi yarım bırakmayacağız. Bunu binlerce yıllık geçmişi olan bir millet olarak başaracağız.

Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve ekibi; “Türkiye bizi Doğu Akdeniz’de Kıbrıs üzerinden denklem dışına itmeye çalışıyor. Neler yapabiliriz?” konulu toplantılara yoğunlaşırken içeride muhalefet LGBT propagandası yaparak gündemi farklı yönlere çekiyor. Bu gündemi görmezden gelemiyoruz, gelemeyiz; ancak dünya gündeminden de gözümüzü çevirmemek elzemdir.

Türkiye’nin KKTC dışında da askeri birliklerinin olması, hiç tahmin etmeyeceğiniz topraklarda ülkemize ada tahsis edilmesi, kardeşi kardeşe kırdıran 40 yıllık terörün “ilk kez” sona yaklaşması, DAEŞ isimli İngiliz tipi terör örgütünün büyümeden çökmesi ve bu mevzuyu herkesten çok Türkiye’nin çözmesi, askerliğin 6 aya inmesi, kendisini dünyanın efendisi zannedenlerin birdenbire karşılarında ülkemizi görmesi ve bir yazıda sayamayacağımız kadar çok denklem aslında birer devrimdir!

Dünyada emsali az görülen bir halk hareketi var. Müslümanlar uzun aradan sonra ilk defa yeniden keşifler ve icatlar yapmanın hayaline bu denli yaklaştılar. Adını koymuyoruz ama bir milli devrim hareketinin yaşandığı çağın tanıklarıyız! Sahip çıkmazsak adını başkaları koyar!

“15 TEMMUZ GECESİ HAVA SICAKTI”

Bugün 3. senesi bitti ve 4. seneden gün almaya başladı. Peki, ne oluyor da “15 Temmuz ruhu azalıyor” diye ortada endişeli gezinenlerin sayısı artıyor. Sebebini söyleyeyim! Darbe kalkışmasında milletin tanklara karşı göğsünü siper etmesi Batı’nın asla hoşuna gitmedi! Şaşırmayın, evet Batı bu özgürlükçü hareketi beğenmedi! Çünkü onlar Mısır’ın darbeci yöneticisi gibi birisinin gelmesini bekliyorlardı!

15 Temmuz gecesi “ezanlar” okunmasaydı, Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Havalimanı’na inmeseydi, millet meydanlara dökülmeseydi hepimiz biliyoruz ki Suriye sınırından DAEŞ kılıklı teröristler içeride büyük katliam gerçekleştirecek ve güya bunu durdurmak için de “gökten zembille inmiş gibi” Fetullah Gülen gelecekti. İşte Batı o vakit çok memnun olurdu!

Batı’nın vicdanına güvenmeyeceksin. Olaylara Londra’dan, Tel Aviv’den, Washington’dan bakmakla yetinmeyeceksin; Kayseri’den, Konya’dan, Trabzon’dan, Samsun’dan, Mersin’den, Diyarbakır’dan, Aydın’dan da bakacaksın! Ülke için karar verilirken Batı’yı memnun etmek için değil “hakkaniyet” neyi gerektiriyorsa onu yapacaksın! İşte Batı’nın sevmediği şey budur ve bu durum bizim için pek de hüküm arz eden bir şey değildir!

“S-400 DEĞİL MESELE”

Mesele S-400’ün Türkiye’ye gelmiş olması değil; zira bugün gelir, yarın da kendimiz üretiriz. Esas mevzu; S-400 gelirse Amerika bizi mahveder, zaten etkisi zayıf bir füze, depolara kaldırılıp çürüyecek, kullanılmayacak, paketi bile açılmayacak, Saray’ı koruyacak, boşa para verilecek diyenlere rağmen S-400’ün gelmesidir. Türkiye’nin kendi S-500, S-600, S-700’lerini üreteceği günleri de Allah’ın izniyle göreceğiz!

“BOSNALI ASKER”

Türk değil, Türkçe bilmiyor, başka devletin emri altındaki bir asker, bayrağı ve toprağı bizimkinden farklı; ama saygıyla eğilip Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın elini öpüyor. İsteyerek, bilerek, can-ı gönülden yapıyor bunu.

Hâlâ kutuplaşma diyenler ve “biz bunu ortadan kaldıracağız” diyerek sahte ve taklit politikalar peşinde koşanlar var. Dünyanın hangi kutbuna giderseniz gidin orada Türkiye’nin Başkan’ını seven birilerini buluyorsanız işte bu en büyük cumhuriyet kazanımıdır, gerisi laf ü güzaftır!

Ve o asker bilsin ki bizim kardeşimizdir, yoldaşımızdır. O bizim eski vatanımızın karşı kıyısında kalsa bile Mehmetçik’imizdir!

Onbinlerce Bosnalıyı katlettiler, onbinlerce Türkiyeliyi katlettiler; nesillerimizi yok etmeye kalktılar. Ama gelinen noktada bir Bosnalı askerin sevgi dolu gözlerle bir Türkiyeli Başkan’ın elini öpmesine engel olamadılar. Buna “yeniden doğuş” denir.

Bu çizgiyi kaybetmemek gerekir. Bu çizgi siyasetin çok ötesindedir. Yerel seçim, genel seçim sadece bir araçtır; bu araçları özellikle Müslüman ahali olarak iyi kullanırsak zalimin zulmüne “dur” deriz! Oyunlara aldanıp da “acaba” demeye başlarsak o vakit kendi zulmümüzde kendimizi kaybederiz. Hiçbir şeyi “eleştirmeyelim” demiyorum. Eleştirelim, sorgulayalım; ama bunu yaparken ecnebilerin ayak oyunlarına takılıp kalmayalım!

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Hacı YAKIŞIKLI