BARONLARIN KALESİ DEMOKLES’İN KILICI OLMAMALI
İstanbul Barosu’nun başını çektiği bir organizasyonda sözde “hak-hukuk” adalet arayışının hangi boyutlarda olduğunu görmek isterseniz bu eylemi tezgahlayanlari iyi tanımakta fayda var.
Emniyet teşkilatı başta olmak üzere devletin belirli başlı kurumlarına yönelik tavırların gerçekte neyi hedeflediğini iyi tahlil etmek durumundayız.
Juristokrasinin “arka bahçesi” olarak mevzilenmeleri bir yana, “lojistik” manada nasıl bir misyon üstlendiklerini de görmek durumundayız.
Meselenin baro ve benzeri odaların sistematik işleyişinin yeniden düzenlenmesi olarak ön plana çıkarılması, bu sistematikte pay sahibi olanların inisiyatiflerini kaybetmeleri olduğu gerçeğinden çok daha ötededir.
Hukuku militarist bir araca çevirmenin, hukuk arayışını ise “nasyonal tedhiş” ile kavramsallaştırmaları tesadüfi değil elbet.
Olaya birde şu noktadan bakın. Aynı anda ön plana çıkarılan mevzuları yanyana koyduğunuzda büyük resim netleşiyor.
✓Basın özgürlüğü sorgulaması…
✓Baroların (Ankara, İstanbul ve İzmir) beyliklerinin inisiyatifini koruma refleksi…
✓Sosyal medya mecrasında alınacak tedbirlere dönük diktatör(!) algısının içini doldurma gayretleri…
✓Buradan hareketle beynelmilel düzlemde baskı grupları ve lobileri harekete geçirme tezgâhları…
✓Kanun yapıcı ve kanunun icra mekanizmalarını felç edecek ana arterleri tıkama girişimleri…
✓Ayrıcalıklı hukuk örgütlenmeleri ve bunlar üzerinden yapılacak operasyonların deşifre olacağı gerçeğini gizleme çabaları…
Hiçbiri tesadüfi değil.
Olaya geçmiş dönem penceresinden ve vesayet kavramı üzerinden bakıldığında ise “gladyonun” zırhının delindiğini söylemek komplo teorisi olmasa gerek.
Yeni Türkiye işte bu bütün paradigmaları yerle yeksan edecek hamlelerin yapılmasını zaruri görüyor.
Sadece “üstünlerin” hukukunun çetelesini tutan bütün çete zihniyeti umarım ki mecliste tarihe gömülecektir.
Yeni Türkiye İstanbul, Ankara ve İzmir’den ibaret değildir!
Hatt-ı müdafaa’ya kalkanların satıhla ilgisi olmadığını bilmekte fayda var.