Daha az vergi daha çok zenginlik getirir mi?
Doksanlı yıllarda bir süre Suudi Arabistan’da bulunduk. İnsan hayatında ilginç karşılaşmalar vardır. Öğrencilik hevesi hayatımızın bütün zamanlarında devam ettiği için karşılaştığımız her yetkin insandan bir şeyler öğrenmeye çalıştık. Cidde’de Prof. Talip Alp ve Dr. Selim Cafer Karataş ile tanıştık. Prof. Talip Alp, Türkiye’nin önde gelen metalurji hocalarındandı. İngiltere’de doktorasını tamamlamış, Adalet Partisi ve Milli Selamet Partisi koalisyon döneminde planlama müsteşarlığı yapmış, dördüncü ve beşinci beş yıllık kalkınma planını yöneten baş aktördü.
Tanıdığımız birçok ilginç insanın yanı sıra, Dr. Selim Cafer Karataş ise Columbia Üniversitesi’nde okumuş ve aynı üniversitede iktisat hocalığı yapmış ilginç bir şahsiyetti. Kendisi Van doğumlu, medrese eğitimi almış, özgüveni yüksek, kendi tarihi kültürü ve İslam dini hakkında engin bilgiye sahip olmakla birlikte batı medeniyetini de içten tanıma fırsatı bulmuştu. Dolayısıyla her şeyi yerli yerinde değerlendiren bir bilgeliğe sahipti.
Boş zamanlarımızda Prof. Talip Alp’ten dini bilgiler konusunda istifade ediyor, Dr. Selim Cafer Karataş’tan ise iktisat dersleri alıyorduk. Vakit buldukça Selim hocaya sorular soruyor, o da engin bilgisi ile bizi bilgilendiriyordu.
Ronald Reagan döneminde ABD ekonomisinin gelişiminden bahsederken, İbn Haldun etkisinden bahsederdi. Bill Clinton ABD başkanı olduğu günlerde Reagan, yeni başkana bir mektup yazıyor ve yönetime dair tavsiyelerde bulunuyor. Reagan başkan olmadan önce hanımı ile Mukaddime’yi okumuş ve eğer başkan olursa İbn Haldun’un vergi ve zenginlik üzerine yazmış olduğu fikirlerini uygulamaya karar vermişler.
Clinton’a yazılan mektupta, “Biz bu fikirleri uyguladık, ülkemizde üretim ve zenginlik arttı, Rusya’yı yenerek Soğuk Savaş’ı bitirdik ve Yıldız Savaşları programını başlattık.” diyerek bizzat yeni başkanın bu yolu takip etmesini önerir.
Dr. Selim Cafer Karataş’ın Türkiye’nin iktisadi meselelerine yönelik farklı fikirleri vardı. Endonezya ve Çin’de ucuz işçilik ve üretim seferberliği başladığında, “Güneydoğu Anadolu’da nüfusu yoğun illerde, başta tekstil sektörü olmak üzere, emek yoğun işlerde sigortasız bir çalışma sistemi kurup, yani sigorta yükünü devletin üstlenmesi ile Endonezya ve Çin’le baş edilebileceği” tezini öne sürmüştü. İslam Kalkınma Bankasında Selim Hoca, Sn. Abdullah Gül ile birlikte çalıştıkları için bu konuda Abdullah Gül’ün bir tartışma başlattığını hatırlıyorum.
Refahyol hükümeti kurulduğu günlerde, “Bu askeri rejim sivil siyasete imkân vermez. Erbakan hocanın yerli üretim sanayisini geliştirme ve özellikle savunma sanayii konusundaki fikirleri çok net. Bu adamlar silah satın alma işindeki rüşvetlerinden vazgeçmezler, ayrıca NATO bu gidişattan da tedirgin olur. Ülkenin içinde bulunduğu gerçeğe dayalı jeopolitik riskler askerlerin önüne konulup darbe hevesi yerine bu darbe heveslilerini ülkenin gerçek problemleri ile meşgul etmek lazım” demişti.
Hükümetin savunma sanayii başta olmak üzere büyük Türkiye ideali, İsrail yanlısı NATO’nun kölesi darbeci hainleri darbe hevesinden geri bırakmadı. Seçimlerle iş başına gelen Refahyol hükümetini iktidardan düşürdükleri gibi, yerine gelen Mesut Yılmaz hükümetine kan kusturmaya devam ettiler. Sonunda kudretli generaller, holdinglerin yönetimlerinde yer aldılar ve nüfuzlarını kullanarak milletin 100 milyar dolarını çaldılar. Böylece belli başlı holdingler Atatürk adını kötüye kullanarak gerçek amaçlarını açık etmiş oldular.
Vergi paketine gelecek olursak: Türkiye’de vergi gelirlerindeki adaletin var olduğuna dair bir kanaat hiç oluşmadı. Kısa süre zarfında köşeyi dönenler, nüfuz kullanıp zengin olanlar, yurt dışına para kaçıranlar, dar gelirliler ve emekliler zor bir hayat yaşarken israfın dibine vuranlar gündemimizden hiç düşmüyor. Vergi adaleti, herkesi terbiye eden bir süreçtir. Avrupa devletlerinde zenginlik ve servet birikimi bizim ülkemizden kat kat fazla, fakat kendi toplumlarına vergi adaleti olduğuna dair bir kanaat ve rızanın olduğu görülmektedir.
Pandemi bütün ekonomileri altüst etti. Pandemi sonrası hemen seçim süreci başlayınca doğal olarak piyasalarda bir para bolluğu oluştu. Nureddin Nebati ve Şahap Kavcıoğlu’nun uyguladığı ekonomi programı, AK Parti’ye seçim kazandırdı.
Seçim sonrası Mehmet Şimşek’in kemer sıkma politikası rasyonel bir tutumdur. Benim merak ettiğim bir konu var: Tüketime dönük kemer sıkma politikası devam ederken, üretime dönük fonlamanın merkeze alınması ve üretim seferberliği ile istihdam ve ihracat odaklı bir ekonomik süreç yürütüp bu ekonomik süreçlerden zenginleşerek çıkma şansımızın olup olmadığıdır.
İbn Haldun’un tezini tekrarlayacak olursak, bir devlet ne kadar az vergi uygularsa, daha çok üretim yapar ve gerçekte daha çok vergi biriktirmiş olur. AK Parti 20 yıldır refahı tabana yayarak iktidarını daim kıldı. Ne zaman ki kapitalist devletlerde olduğu gibi sermaye üst kesimde birikince oylar da belirgin bir azalma oldu. Vergi adaleti ve refahın tabana yayılması, iktidarın sigortasıdır.