DIŞ POLİTİKA YANSIMALARI

Okuduğunuz Yazı
DIŞ POLİTİKA YANSIMALARI

İçerik

Türkiye’nin dış politikası üzerine bir çok yazan,çizen,yorum yapan,analizler ile gündem oluşturmak isteyenlerin en önemli zaafı, bir dönemi varsayıp, başka bütün dönemleri bunun getirdiği bir ideolojik bakışla ele almasıdır. Objektif bir tutumdan uzak şekilde Atatürk dönemini bir “altın dönem” olarak sunan “dış politika” analizleri, kurguyu gerçeğe hakim kıldığı için, sıhatli bir çizgide ilerleme imkanını daha en başından yitirmektedir.

Bununla birlikte ikinci bir zaaf daha söz konusudur. ‘bilgi’ ye dayalı bir ‘yorum’ yerine, ‘bilgi’ lerin yapılmak istenen ‘yorum’ a uygun şekilde derlenmesi, öne çıkarılması veya göz ardı edilmesidir. Bu yüzden Türkiye’nin dış politika konusu her dönem ağırlıklı olarak eleştirilmiş ve devlet politikası haline gelen mevzularda bile hükümetleri zora sokacak yaklaşımlar sergilenmiştir.

Öncelikle Türkiye’nin dünya üzerindeki konumu ve bu konumdan dolayıda devletler arası pozisyonunun nerede olduğunu anlamak lazım. Osmanlı’dan sonra Türkiye’nin kendine gelebilmesi ve toparlanabilmesi için oldukça uzun bir zamana ihtiyaç duyduğunu söyleyebiliriz. Özellikle 1990’lı yıllardan sonra Türkiye’nin ‘orta büyüklükte devlet’ ler katagorisinde yer aldığı savunulabilir.

Orta büyüklükte devletin temel özelliği “büyük devletlerden gelen zorlamalara bir miktar dayanabilmesi, hatta o günkü koşulları iyi değerlendirerek onların kimi davranışlarını belli oranda etkileyebilmesidir.” Bu nedenle orta büyüklükte devletlerin uluslararası sistemde iki seçeneği bulunmaktadır ve bunlardan ilki, büyük devletlerin arasındaki güç dengesine oynamak iken, diğeri de bir ittifakın kanadına sığınmaktır. Fakat bu seçimi kendisi yapmaz, uluslararası sistemin yapısı onu bu iki davranıştan birini seçmek zorunda bırakır.

Örneğin soğuk Savaş öncesi dönemin çok kutuplu yapısı Türkiye’yi İngiltere, Rusya ve Almanya başta olmak üzere farklı güçler arasında bir denge arayışına yönlendirirken, Soğuk Savaş’ın iki kutuplu yapısı Ankara’nın ABD ve SSCB tercihlerinden ilkini seçmesinin temel nedeni olmuştur. Orta büyüklükteki devletlerin bir diğer özelliği de, bölgesel ölçekte etki imkanlarının uluslararası siyasete oranla daha fazla olmasıdır. Fakat bunun da belli koşulları vardır ve bunların ilki, etkide bulunulacak bölgede büyük güçlerin etkin bir siyasetinin bulunmaması yani bir güç boşluğunun olmasıdır. İkinci olarak orta büyüklükte devletin etkide bulunacağı bölge ile coğrafi bir yakınlığının bulunması gerekmektedir. Türkiye dış politikasının büyük ölçüde yakın çevresine yönelik olması ve bu politikanın büyük güçlerin söz konusu yakın çevredeki politikalarına bağımlı bir görüntü sergilemesi bu iki koşuldan hareketle açıklanmaktadır. 1974 Kıbrıs Barış harekatı, Kardak kayalıkları krizi, Kuzey Irak operasyonları, Suriye’de ki Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekatları ve son dönemde Doğu Akdeniz’de ki hamleler buna örnek olarak gösterilebilir.

Orta büyüklükteki devletlerin dış politika araçları askeri ve ekonomik gücün sınırları şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Orta büyüklükte devletlerin belli büyüklükte ekonomik ve askeri güçleri olsa da, bu devletleri orta büyüklükte bir devlet yapan temel kıstas söz konusu güçlerini kullanma noktasındaki sınırlılıklarıdır. Türkiye’nin ekonomik olarak dışarıya bağımlılığı ve etrafındaki çatışma durumlarında askeri bir çözümü devreye sokma ya da herhangi bir ittifak ilişkisi dışında kendi kendini savunma noktasındaki sınırlılıkları, Türkiye’nin orta büyüklükte devlet olmasının en önemli nedenlerinin başında gelmektedir.

Bu iki unsura ülkenin coğrafi konumu ve doğal kaynaklarının yanı sıra insan potansiyeli de genellikle eklenmektedir. Orta büyüklükte bir ülke olmak için Türkiye yeter büyüklükte bir coğrafi alana sahip olduğu gibi nüfusunu besleyecek kadar doğal kaynak bakımından da yeterli bir ülkedir. Ayrıca Türkiye’nin nüfusu saygın bir ordu oluşturmaya yetecek bir çoğunluğa sahiptir. Bu bağlamda gerek doğal kaynakların tam manası ile devreye sokulamaması, gerekse insan kaynağını nitelikli bir seviyeye getirecek eğitim eksikliği ve yine ordunun teknolojik gelişmeyle entegre edilememiş olması, eksik sanayileşme, iç siyasal gerginlikler gibi problomler Türkiye’yi orta büyüklükte bir devlet kategorisine dahil etmektedir. Her ne kadar özellikle son 10 yılda bu bahsi geçen alanlarda ciddi denilebilecek ilerlemeler kat edilmiş olsada, orta büyüklükte devlet kategorisinden bir üst kademeye yükselebilmek için daha zamana ihtiyaç olduğu da aşikardır.

Uluslararası yapının ve Türkiye’nin bu yapı içinde orta büyüklükte bir devlet olduğu gerçeğinin dış politikayı önemli ölçüde şekillendirdiğini söyleyebiliriz. Bir başka ayrıntıda dış politikanın aynı zamanda içerideki iktidar ilişkileri ile çok yakından ilgisi olduğu gerçeğidir. Diğer bir ifadeyle dış politika tek başına Türkiye’nin sistem içinde sahip olduğu özelliklerin belirlediģi birşey olmamış; aynı zamanda içerideki farklı güç bloklarının bir çıktısı, daha da önemlisi bu çıktı üzerinden güç blokları arasındaki mücadeleye etkisi olarak değerlendirilmektedir. Biraz daha açmak gerekirse dış politika hakim güç bloğunun kendi gücünü restore etme, diğer güç bloklarını zayıflatma ya da tasfiye etme çabasından ayrı düşünülemez. Aynı şekilde dış politika muhalif blokların hakim güç bloģu karşısında kendilerine alan açma çabası ve hakim iktidarı itibarsızlaştırma girişimleri ile de yakından ilgili olmuştur.

Cumhuriyet dönemi boyunca Türkiye’de milliyetçi, sosyalist ve liberal bloklar olmak üzere birçok güç bloğu kendisine varlık imkanı bulsa da bu konuda en fazla öne çıkanlar Kemalist/laik, İslamcı/muhafazakar ve kimlikçi/etnik Kürt bloklar olmuştur. İlk blok yani Kemalist/laik söylem uzun süre dış politikayı ve bunun üzerinden içerideki iktidar ilişkilerini yönetmeyi kontrolünde bulundurduysa da sıklıkla alternatif blokların dış politika üzerinden kendisine karşı yaptığı meydan okumalarla muatap olmuştur. Bu 1950’lerde Demokrat Parti’nin aktif Amerikancılığında, 1960’ların Sosyalist hareketinin Amerikan karşıtlığında kendisini göstermiştir. 1980 sonrası süreçte bloklar arası mücadele şiddetini arttırmış ve 2000’lerin ilk yarılarında söz konusu mücadele açık bir çatışmaya sahne olmuştur. Hatta önemli ölçüde dış politika üzerinden yürüyen bu çatışma iktidar ilişkilerinin yeniden karılmasına kadar varmıştır.

Sonuç olarak Türkiye’nin orta büyüklükteki bir devlet statüsünden bir üst kademeye çıkabilmesinin önemli aktırlerinden biri olan dış politika konusu çok daha geniş manada konuşulması, yazılması gereken bir unsur olarak her dönem yerini koruyacaktır.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Sinan ÖZTEKİN