DOĞUM KONTROLÜ = TÜRKİYE’NİN KONTROLÜ

Okuduğunuz Yazı
DOĞUM KONTROLÜ = TÜRKİYE’NİN KONTROLÜ

İçerik

Ülkenin geçtiği bu kritik darboğazda ülke menfaatleri için çok büyük işler yapan Ajanstürk ailesine katılmanın kıvancını yaşıyorum. Sağ olsunlar lütfettiler, davet ettiler ve mücadelede birlikte olalım dediler. Bize de böylesi şerefli ve bir o kadar da nazik davete icabet etmek düşerdi, bizde öyle yaptık.

Gelir gelmez ayağımın tozuyla ilkyazımı kaleme aldım. Böylesi hadiselerde ilkyazı oldukça önemli bir olaydır ve hissedebilen için çok büyük bir manevi değeri vardır. Bu değeri hisseden biri olarak bu olayı çok önemsedim ve yazı konusunun da bu işe yakışır bir konu olmasına özellikle dikkat ettim. Bu duygu ve düşüncelerle yazıya içerik olacak konu için kararımı verdim; “Nüfus planlaması!” …

Bu konu nereden akla geldi şeklinde bir sorguya girebilirsiniz. Açıklayayım… Ajanstürk’ün Genel Yayın Yönetmeni Sayın Sinan Öztekin’le bu nazik daveti konuştuktan hemen sonra televizyonu açtım. Ahaber ekranlarında Türkiye’nin nasıl kısırlaştırıldığını, nüfus kontrolü, aile planlaması gibi masallarla ülke nüfusunun çoğalmasının nasıl önüne geçildiğini anlatan nefis bir analiz haber yayımlanıyordu.

Bu haberi seyrederken bir anda geçmişe doğru duygu dolu nostaljik bir gezinti yaptım. Bundan yaklaşık 20 yıl kadar önce, 2000’li yılların hemen başında, kürsülerden bu konuyu vatan evlatlarına anlatırken yaşadıklarım, anlattıklarım ve bu uğurda çektiğim sıkıntılar bir bir gözümün önüne gelmeye başladı. Dediğim yıllarda böylesi tehdit ve tehlikeleri vatandaşa anlatmak çok zor işti. Herşeyden önce yapılan iş düpedüz küresel aklın tekerine çomak sokmaktı ve bu çomağı sokanlar da bir şekilde bir bir öldürülüyorlardı. “Olsun ne var bunda, ölüm Allah’ın emri. Ha üç gün önce, ha beş gün sonra gelmiş, ne fark eder ki!” dedik ve başladık anlatmaya.
Televizyonu seyrederken duygularım öylesine kabarmış olmalı ki, içimden kürsülerden yıllarca anlattıklarımın çok çok kısa bir özetini birazda güncelleyerek Ajanstürk’te kaleme almak geldi. Hemen oturdum klavyenin başına.

Evet, üzerine oynanan oyunların hiç bitmediği Anadolu insanı farkında olmadan yıllardır planlı bir şekilde kısırlaştırılıyordu. Çünkü üreme bolluğu yaşayan Türk Milleti, dünyadaki en genç kuşağa sahip ülke konumuna girmişti ve emperyalistler bu durumu gelecekte kendileri için çok büyük bir tehdit olarak algılıyorlardı. Dolayısıyla bu durum ne pahasına olursa olsun mutlaka durdurulmalıydı. Geçmiş yıllarda, 1960’lı dönemlerde üç çocuk sahibi bir aileye bile tuhaf gözlerle bakılırdı. Çünkü o dönemlerde her evde ortalama en az 5-6 çocuk vardı. Lakin gelin görün ki nüfus yönünden böylesi zenginliğe sahip bir ülke 2000’li yıllara gelindiğinde tüp bebekte kuyruklar oluşturmaya başladı. Hadi şimdi hep birlikte sorgulayalım;

İyi de neden? Neden bu millet yavaş yavaş kısırlaşıyordu ve daha da önemlisi bu iş nasıl yapılıyordu?

İşte her iki konuyu da yıllarca araştıran ve ülkesinin bekası için bildiklerini yüzbinlerce kişiye korkmadan anlatan biri olarak burada da tekrarlayayım;
Savaş meydanlarında Türkleri yıkamayacağını, hileyle de olsa bu aziz milleti alt edip yenemeyeceğini anlayan emperyalist batı, son yıllarda çağ atlayarak sıcak savaş yerine soğuk savaş yöntemlerine yöneldi. Biyolojik savaşta bu yöntemlerden biri. Şer odakları bu yöntemi kullanarak Türkiye üzerine kurduğu hain planını da çok basit kurguladı.

Kanlı plana göre; Anadolu’da üremenin önüne geçilecek, ölümler hızlandırılacak ve buna rağmen doğurgan özelliğini yitirmeyen kadınlarımızın önü de sezaryen doğumla kesilecekti. Birçoğunun komplo teorisi gördüğü bu plan bugüne kadar mükemmel işledi. Süreç içinde tüp bebekte kuyruklar uzadıkça uzuyor, sezaryenle doğum oranları % 75’leri zorluyordu. Hastaneler yoğunluktan kanser hastalarına yatma randevusu verir hale gelmişlerdi. Tüm bu gelişmeler karşısında Emperyalistler tek şey söylüyorlardı.
“Bundan iyisi Şam’da kayısı.“

Böylesine geniş bir konuyu içeren yazıyı burada bölmek zorunda kalacağım. Çünkü anlatacaklarımı tek çırpıda anlatmaya kalkışsam sayfalar sürer. Bu nedenle konu zorunlu olarak birkaç bölümden oluşan yazı dizisi olmak zorunda. Bu konu üzerine yazacağım peşisıra yazılarım nasıl kısırlaştırıldığımız, sezaryen doğum ne demek, bu doğumun anne ve çocuk üzerine etkileri neler, hep örnek(!) almaya çalıştığımız batıda bu işler nasıl dönüyor, bu konuda bizlerin neler yapması gerekiyor. Hepsini tek tek konuşacağız…
 

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Coşkun BAŞBUĞ