Filistin’in fiyatı nedir?
“Ortadoğu Barışı” yıllarca “Filistin Sorunu” adı verilen, İsrail’in kuruluşunda yapılan hatalar ve daha sonra İsrail’in Arap topraklarını işgaliyle kronikleşen sorunlar yumağının çözümüyle mümkün olacak sanıldı. Ta ki sahneye ABD Başkanı Donald Trump’ın “kıdemli siyasal danışmanı” ve kızının kocası, Musevi iş adamı Jared Kushner çıkıncaya kadar.
Kushner, Filistin’in adını anmadan ve sadece yeni iş alanları açılması bağlamında Mısırlılar ve İsraillilerden söz ederken bölge halkından birileri olarak Filistinlileri de zikreden bir anlaşma taslağı açıkladı. “Yüzyılın Anlaşması” adını verdiği bu belgeyi yazabilmek için bölgeyle ilgili en önemli 25 kitabı okuduğunu açıklamış olan Kushner’i iki sebeple kutlamak gerekiyor:
Sebeplerden biri, kitap okumanın artık bir öneminin kalmadığı olabilirdi; ama bilinen sebeplerle bunu zikretmiyorum!
Diğer tebrik sebepleri şunlar: Bu anlaşmayı Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’den başkasına satamamış olmakla birlikte, Kushner hem Trump’ın hem de Netanyahu’nun seçim kampanyaları için en büyük yatırımı yapmayı becerdi; Beyaz Saray’da büyük bir tören düzenleyerek Yüzyılın Anlaşması’na ABD’yi taraf yapmayı başardı. Diğer tebrik nedeni ise önceleri (metinde yazıldığı gibi) İsrailliler, Mısırlılar ve Filistinliler için yeni, güvenli istihdam alanlarının açılması için bir yatırım planı olan anlaşma, hiç anons edilmeden İsrail ile bölge ülkelerinin ilişkilerindeki normalleşme süreci adını aldı.
Bugüne kadar bölgenin Arap ülkeleri, İsrail ile ilişki kurma adımını, bir anlamda İsrail’in Arap topraklarından ve Filistin’in başkenti Kudüs’ten çekilmesi için bir tür manivela olarak kullanma hakkını ellerinde tutuyorlardı. Türkiye, çok başka şartlar altında İsrail ile tam diplomatik ilişki kurarak böyle bir maniveladan mahrum kalmış olduğu halde ilişkilerin seviyesini düşürerek, Filistin davasında en azından bir yaptırım gücü elde etmeyi başarmıştı.
Ama BAE’nin fiili lideri, veliaht Prens Muhammed bin Zayed ile Bahreyn Emiri Halife bin Salman ellerindeki imkânı, “işgalin kaldırılacağı” gibi, muğlak da olsa bir söz almadan harcamış oldular. Suudi Arabistan’ın fiili lideri Muhammed bin Salman diğer bazı körfez ülkeleri ile birlikte Filistin davasını ve işgal altındaki Arap topraklarını satmış oldular.
Aslında bu “satış” karşılığında BAE ve Bahreyn (ve anlaşmaya katılacağı söylenen diğer ülkeler) İran’ın bitmek tükenmek bilmeyen ve ne kendisine ne de Filistin halkına bir yararı olan tehditlerinden korunmaktır. İran, Yemen’den Lübnan’a bütün bölgeyi kapsayan yayılmacı siyaseti ile Arapları ABD ve dolayısıyla İsrail şemsiyesi altına itiyor demek yanlış olmayacaktır.
Ancak akla şu soru da gelebilir: İran tehdidi olmasa idi, Körfez ülkeleri ve Araplar, Filistin davasına ne kadar sahip çıkarlardı? Muhammed bin Zayed ile Bahreyn Emiri Halife bin Salman’ın anlaşmayı imzalamak için Washington’a koşmamış olmaları, İslam dünyasının vicdanında Filistin davasının hâlâ önemli sayıldığını gösteriyor demektir.