Her yer kaynıyor
ORTADOĞU’DAKİ yangını Karadeniz’e taşımak için birileri ter döküyor. NATO Baltık ülkelerine 30 bin asker gönderdi. Sadece Ukrayna’ya 5 bin çevik kuvvet yerleştirildi. ABD ve NATO bu ülkeye askeri yığınak yapıyor, ağır silahlar satıyor, füzeler yerleştiriyor.
Rusya diken üzerinde… NATO geldi, hemen dibine yerleşti ve komşu oldu.
Moskova Ukrayna’dan işgal ettiği Kırım’a askeri yığınak yapıyor, sürekli tatbikatlar düzenliyor. Amerika da savaş gemilerini sürekli Karadeniz’e gönderiyor. Bu savaş gemilerinin uluslararası anlaşmalar gereği belli kısa süreler içinde Karadeniz’de kalıp çıkması gerekiyor. Ancak ABD bu süreleri sürekli toprağa gömüp adeta gövde gösterisi yapıyor. Moskova, bu konuda Türkiye’nin çözüm bulmasını istiyor. Kriz geldi kapımıza dayandı.
Karadeniz petrol ve doğalgaz kaynıyor. Enerji ve güç savaşları güneyimizden hemen üzerimize kuzeye sıçradı. ABD NATO ile girdiği ve avucunun içine aldığı Ukrayna’nın savaş gemilerini bir işaretle Rusların işgalindeki Kırım’ın üzerine sürdü. Rus savaş gemileri Ukrayna savaş gemilerine hem ateş açıyor, hem de gidip bodoslama çarpıyor. Karadeniz’de gerilim zirveye çıktı, NATO ve BM olağanüstü toplanıyor, savaş tamtamları çalıyor.
Kavga sadece Ortadoğu ve Karadeniz’de yaşanmıyor. Avrupa ırkçılık ve terör eylemleri ile sarsılıyor. AB liderleri “AvrupaOrdusu kuracağız” diyor, Washington “Sıkıysa kurun” diyerek Avrupa’yı karıştırıyor. AB ülkeleri aslında tam 50 yıldır kendi ordularını kurmak istiyor. Ancak her defasında karşılarına ülke anahtarlarını teslim ettikleri ABD çıkıyor. Böyle bir ortamda Avrupa Ordusu kurulabilir mi?
Uzmanların genel görüşü “Amerika’yarağmen mümkün değil”… Kimi uzmanlar da Avrupa’nın böyle bir orduya acil ihtiyacıolduğunu kaydediyor. Çünkü sömürüfelsefesi ile yıllardır 3. dünya ülkelerini soyup soğana çevirerek halklarına refahı yaşatan Avrupa, ekonomik ve siyasi olarak çöküyor.
İngiltere bu çöküşü gördüğü için AB’den çıkıp kaçıyor ancak çöküşü durduramıyor.
İtalya ve bir çok AB ülkesi iflas etmek üzere… Onlara ayakta kalabilmek için yeni sömürü alanları gerekiyor. Afrika öncelikli yerlerden biri. İşgalci orduya ihtiyaçları var.
Buna karşılık ABD, Avrupa’nın sömürdüğü Afrika’da General yetiştirme ve İHA üsleri kuruyor. Avrupa’yı tamamen bu kıtadan söküp atabilmek için milyarlarca dolar ve akıl harcıyor, terör ihraç ediyor. Sadece Fransa’nın bağımsızlık karşılığında 16 Afrika ülkesinden yılda 300 milyar dolar haraç aldığı düşünülürse, buna petrol-doğalgazaltın- elmas zenginlikleri de eklenirse ortaya çıkan RANT savaşınının boyutlarını da siz düşünün. İslam coğrafyasında ve Afrika’da Batı pasaportlarına büyük öfke var. Bu nedenle bu topraklarda sadece Türk pasaportu geçiyor. Halklar, Türk pasaportu karşısında saygı duruşuna geçiyor, tüm kapıları açıyor. Afrika’ya hızlı giriş yapan Ankara Katar ile işbirliğine girerek Sudan’ı yanına aldı, Sevakin adasında üs kuruyor.
Somali’ye asker yerleştirdi. Kıtada Türk rüzgarları esiyor. Ancak buna karşı birileri hemen harekete geçti ve Afrika kıtasında İsrail-Mısır-Suudi Arabistan- BAE eksenini kurdu. Yeni oluşum bugün, medyalarında “Çad’ı da eksenimize kattık” diye bağırarak “Hurra” çekiyor.
Türk rüzgarlarının önünü kesmek için her yol deneniyor, Sudan ve Somali ikiye bölünmeye çalışılıyor, Hristiyan bölgelerine yeni devletler kurma girişimleri tavan yapıyor. Biz nereder olursak olalım hep karşımıza birileri çıkıyor… Veya etrafımızda hemen yeni krizlerin kıvılcımları çakılıyor.
Çünkü Türkiye hem Ortadoğu’da hem Asya ve Afrika’da kilit ülke. Ayrıca Avrupa’nın güvenliği, Amerika’nın çıkarları için en önemli role sahip 1 numaralı ülke… O yüzden Ankara’yı yanına alamayan girdiği “Çıkar” savaşlarını her yerde kaybetmeye mahkum. “Merkeziz”, “Kilidiz”, “Kapıyız”, “Dünyanın kalbiyiz”… Ne derseniz deyin. Türkiyesiz ne bir NATO, ne de Avrupa Ordusu’nun başarma durumu sözkonusu. Mümkün değil. Bu nedenle Türkiye’yi saflarına çekebilen mutlu olacak, Ankara’dan uzak kalan kaybedecek ve ağlayıp, dövünecek.
Zor duruma düşmek istemeyenler, Ankara’yı yanına çekebilmek için her türlü alçakça oyunla üzerimize gelecek. Eğer çocuklarımıza refah içinde bir gelecek bırakmak istiyorsak gün kenetlenme günüdür. Güçlü lider, güçlü siyaset, istikrarlı Türkiye dönemidir. Ülkesini düşünen herkesin, seçimlerde bu hayati önemdeki durumu göz önüne alması kaçınılmazdır.
Küçük düşüncelerle, kırgınlıklarla, basit olaylarla karar verenler çocuklarının geleceğine ateş dökeceğini de bilmelidir.