“Kenarında tutulduğumuz paktlar…”

Okuduğunuz Yazı
“Kenarında tutulduğumuz paktlar…”

İçerik

Liderlerin siyasal demeçleri, özellikle “millete hitap” gibi, belirli bir süreci izleyerek yaptıkları konuşmaları, “metin yazarı” bir ekip, ilgili bakanlıklar veya kurulların verdiği noktalar çerçevesinde hazırlanır; çeşitli aşamalarından sonra seslendirilir dünyanın her tarafında. Bizde de öyle oluyor şüphesiz. Ancak bazen liderlerin bu konuşmaları seslendirme tarzları, yaptıkları vurgular, hatta duruşları kalkışları, belirli bir cümlede kameraya, yani biz dinleyicilerin gözünün içine bakışı, o ifadeye özel bir anlam kazandırır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hafta başında, kabine toplantısı sonrası yaptığı konuşmada, bana göre, böyle bir özel vurgulu bölüm vardı. Gerçi konuşmanın ana konusu memurların ek göstergeleri gibi, cüzdanları doğrudan ilgilendirdiği için, haberlerde bu vurgu hemen hemen hiç dile getirilmedi ama aşağıya aldığım iki cümle konuşmayı dinlediyseniz, size de aynı “özel önem” etkisini hissettirmiş olabilir:

“İkinci Dünya Savaşı sonrasında, hiçbir zaman içine tam olarak alınmadığımız, hep kenarında tutulduğumuz paktların riyakârlıkları çevresinde dönüp durduk. Bu süreçte siyasi ve ekonomik olarak kendi yolumuzu çizmeye her teşebbüs edişimizde kendimizi darbelerin, istikrarsızlıkların, krizlerin içinde bulduk.”

Türkiye, üçü askeri, 10’u ekonomik, 15’i sosyal, 7’si teknik, dördü sportif, beş grup örgüt, birlik ve konferansın üyesi. Fakat “hiçbir zaman içine tam olarak alınmadığımız paktlar” (antlaşmalar) dendiği zaman, akla mesela Uluslararası Olimpiyat Komitesi veya Dünya Posta Birliği gelmez; NATO gelir, Avrupa Birliği gelir. Yardım sağlayan Stand-by anlaşmalarındaki tek taraflı emrediciliği de hesaba katılırsa, Uluslararası Para Fonu (IMF) de bu paktlar arasında sayılabilir. Ancak NATO ve AB, hiç kuşkusuz Türkiye’yi tam olarak kendi asli üyesi, tamamlayıcı ögesi saymadı. NATO’ya üyeliğimizi adeta bize dayatan, bir grup İngiliz sendikacının Sovyetler Birliği ziyaretinde SSCB lideri Stalin’in Türkiye’nin 6 ili ile Boğazlar üzerindeki egemenliğini tartışmaya açmak, hatta bu illeri ve İstanbul’u işgale niyetli olduğuna ilişkin ihbarı oldu. Kendimizi NATO’nun kapısında üyelik için adeta yalvarır bulduk; bu yetmedi gidip Kore’yi komünist işgalinden korumak için şehitler vermemiz gerekti.

NATO’nun, bizi terörizmden, İran ve Suriye tehditlerinden korumayacağı, bizzat bu paktın “büyük” patronu ABD’nin daha dün başkanı olan Donald Trump tarafından açıklanmadı mı?

Yeni Başkan Biden’ın bize ne kadar yakın olduğu da zatı devletlerinin Türkiye’yi kaçıncı sırada ziyaret ettiği hesapları yapan ABD’li yetkililerin eğlence konusu olmadı mı?

Ekonomisi Türkiye’nin onda biri kadar olmayan tonla Doğu Avrupa ülkesini üyeliğe alırken, AB’nin bizi 1963’den beri kapısında “o fasıl bu fasıl” diye oyaladığını bilmiyor muyuz?

Ayrıca bu iki paktın üyeleri, bırakın Türkiye’nin çıkarını düşünmeyi, alenen Türkiye düşmanı terör örgütlerinin destekçisi değil mi?

Cumhurbaşkanının “hiçbir zaman içine tam olarak alınmadığımız, hep kenarında tutulduğumuz paktların riyakârlıkları” derken kastettiği, sanırım, bu idi.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Hakkı ÖCAL