Yalan kimin işi?
Muhammed El Sahaf’ı hatırlar mısınız?
Hani ABD’nin Irak Savaşı ve İşgali boyunca dünyanın üzerine kilitlendiği Irak Enformasyon Bakanı…
Açıklamalarıyla bir süreliğine Araplar’ın kahramanı olmuştu.
Batı içinse “yalancı komedyen”di; hatta bizim gazetelerde de “Saddam’ın stand-up’çısı” gibi başlıklar atılmıştı.
El Sahaf tv’ye çıkıyor; Baas mensupları ve Cumhuriyet muhafızları tarafından görüldükleri yerde imha edildiklerini iddia ettiği Koalisyon Güçleri’yle bir nevi dalgasını geçiyordu.
Zekâsı kadar zevzekliğiyle de tanınan düşünür Slavoj Zizek ondan söz ederken şu noktaya parmak basmıştı: “El Sahaf bazen doğru söylüyordu;
Amerikalıların Bağdat’ın bir kısmını kontrol altına aldıkları söylendiğinde şöyle karşılık vermişti:
Hiçbir şeyi kontrol altına almadılar,henüz kendilerini bile kontrol edemiyorlar.”
***
Herkes El Sahaf’ın “yalanları”yla eğlenir hale getirilmişti.
Kendi arkadaşlarımdan biliyorum;
Irak Enformasyon Bakanı’na güleyim derken ABD işgaliyle yüzleşemediklerini; bir anlamda “uyuşturulduklarını” göremediler.
Daha beteri şuydu…
El Sahaf “Amerikan tanklarının çevresini sardık, artık kıpırdayamıyorlar” açıklamasını yaptığında tv karşısında gülenler, Irak’ta kitlesel imha silahları olduğu yalanını akıllarından bile geçirmediler.
Batı’nın işgal için uydurduğu yalanların bini bir paraydı.
Ama o yalanlara bakan yoktu.
***
İçine “düşürüldüğümüz” dünya böyle bir dünya!
Umarım Suriye ve genel olarak Ortadoğu’da yeni gelişmeler karşısında 2003’ün medyatik sersemliklerine kapılmayız.
Burada, her seferinde “agâh olmak ve tetikte durmak gerek” diyerek neyi kastettiğimi anlatabildim mi?