3. BÖLÜM—- TSK nın TÜRK DIŞ POLİTİKASINA ETKİSİ

Okuduğunuz Yazı
3. BÖLÜM—- TSK nın TÜRK DIŞ POLİTİKASINA ETKİSİ

İçerik
     1990 lı yıllarda görünen, TSK nın sivil idare üzerinde kontrolü tamamen ele aldığı ve MGK, kırmızı kitap, brifingler gibi üç temel strateji üzerinden ve birebir dış politikada insiyatif alarak yürütülen dış politikanın, askere diplomat özelliği kazandırmasıdır.Böylece dış politika, diplomat paşaların bir pratiğine dönüşmüş ve bu pratik bir taraftan TSK nın Türkiye siyasetinde ayrıcalıklı bir alan açarken, diğer taraftan da bu alanda sivil-politik aktörleri marjinalleştirmiştir.
     Bu dönemde terör olaylarının artması, sivil ve asker kayıpları, TSK nın sivil idare üzerinde bir etkisi olması durumunu ve devletin toprak bütünlüğüne karşı tehditleri tanımlamasına, bu tehdit hakkında açıklamalar yapmasına, uygun meşru zeminde sağlamış oluyordu.Tabi askerin siyaset üzerinde olduğu, bu durumu normalmiş gibi sunma rolünü ise ironik bir şekilde temelde medya ve siyasetçiler üstlenmiştir.Dolayısıyla dönemin Genelkurmay başkanlarından Doğan Güneş in söylediği \” Bir ülkenin silahlı kuvvetleri ne kadar güçlü olursa, dış politikası da o kadar güçlü olur \” ifadesi, medya nın ve siyasetçilerin de desteklemesi ile Türkiye nin 1990 larda ki dış politikasının militarist söylemi olmuştur.
     2000 li yıllara gelindiğinde, dış politikada hesaplaşmanın yaşandığı, TSK ile iktidara gelen Ak Parti arasında temelde, AB- Kıbrıs- Kuzey Irak ve İsrail gibi konularda ciddi ayrışmalar olduğunu görüyoruz. Özellikle AB üyelik süreci Türkiye de ki sivil-asker ilişkilerinin dönüşümüne ilişkin çalışmaların temel başlıklarından birisini oluşturmuştur. Diğer bir ifadeyle Ak Parti dış politika üzerinden TSK ile hesaplaşırken kendisine söylemsel bir kalkan sağlayan AB üyelik sürecini etkin bir şekilde devreye sokmuş ve diğer dış politik alanlardaki hesaplaşmaları, bu kalkanın koruması altında yapmıştır.
     Sivil-asker ilişkilerinin dış politika üzerinden geçirdiği dönüşüm, üç temel konuda kırılma aşamasını getirmiştir.
     ilk olarak 2003- 2004 yılında Kıbrıs konusunda yaşanan dış politik kırılma.Bu Ak Parti iktidarının TSK ya karşı ilk ciddi meydan okumasıydı ve bu meydan okumadan Ak Parti elini güçlendirerek çıkmıştır.
     İkincisi, 2007- 2008 K. Irak ile ilişkiler konusu. TSK ve Ak Parti arasında ciddi ve sert tartışmalara sebep olmuş, tartışmalar sonunda TSK, K. Irak politikasını tamamen sivil alana terk etmek zorunda kalmıştır.
     Üçüncü olarak ta 2009- 2010 döneminde yaşanan İsrail ile olan ilişkiler. İsrail meselesi, sonunda Ak Parti nin TSK karşısında dış politika kontrolünü bütünüyle ele aldığı bir sürece dönüşmüştür.
     Sırasıyla sivil iktidar açısından meydan okuma, geçiş ve değişim gibi aşamaları temsil eden bu üç dış politik olayı, sivil- asker ilişkilerinin dönüşümünde bir hayli öne çıkmıştır. Böylece 1960 lı yıllardan bu yana Türkiye nin iç ve dış siyaset ve sivil idaresinde son derece etkin bir rolü olan TSK nın, 2000 li yıllar itibarı ile etkisi azalmakta, milletin tercihleri öne çıkmakta, ülkenin gelişimi ve siyasetçilerin tutarlı duruşları ile Demokratik düzen hızla oturarak, askerin vesayeti ortadan kalkmaya başlamıştır.
     Bu değişim 2013 sonrası, gezi olayları, MİT krizi, feto kumpasları, 17- 25 Aralık sivil darbe girişimi ve 15 Temmuz feto darbe teşebbüsü ile farklı bir boyut kazanmış, bu manada özellikle incelenmesi gereken bir durum hazıl olmuştur.
       İnşallah bu süreç ile alakalı görüşlerimizi de yeni bir yazı dizisi ile ajansturk.online sitemizden paylaşacağız.

Sağlıcakla kalınız

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Sinan ÖZTEKİN