Devlet genetiği

Okuduğunuz Yazı
Devlet genetiği

İçerik

Bence devlet geleneği kadar “devlet genetiği” diye bir olgu da var. Tıpkı bir insan DNA’sı gibi, devletlerin de özü, köklerinin sağlamlığı, şimdiki zaman ve geleceklerini de belirliyor.

Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş başladığında, ABD ve AB ülkeleri Rusya’ya ağır yaptırımlar uygulama kararı aldılar. Rusya karşıtlığı çok daha farklı bir boyuta taşınarak Rus bilim insanı, akademisyen ve sanatçıları bile Batı ülkelerinde ayrımcılığa uğramaya başladı. Rus oligarkların mal varlıklarına el konuldu. Dünyada birçok siyasetçi, ekonomist ve yorumcu birkaç aya Rusya ekonomisinin çökeceğine ve Rus halkına acıdıklarına dair yorumlar yaptı.

Ben savaşın ilk gününden beri, Sovyet gizli istihbarat servisi KGB’nin eski bir ajanı olan ve 20 yılı aşkın süredir devlet başkanlığı ve başbakanlık görevlerini yürüten Putin’in böyle bir karar alırken önünü arkasını düşündüğünü, A, B hatta C ve D planları bile hazırladığına emindim.

Rusya devlet olarak da köklü bir maziye sahip. Karşımızda edebiyatta, sporda, bilimde ve hatta siyasette birçok alanda çığır açmış bir ülke var. Sovyetler Birliği, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yüzölçümü açısından dünyanın en büyük ülkesi konumundaydı. Özetle, Rusya oldukça iyi bir genetiğe sahip. Savaş, istihbarat, taktik geliştirme konusunda dünyanın en önemlileri arasında.

Rusya’nın aksine Avrupa’ya dönüp baktığımızda karşımıza bambaşka bir tablo çıkıyor. Her ne kadar Avrupa ülkeleri AB çatısı altında birlik, beraberlik, dayanışma yemini etse de bunlar sadece teoride kalıyor. Rusya da bunun bilincinde olduğu için Almanya-Fransa rekabetini ateşleyip Doğu ve Batı Avrupa arasındaki ihtilafları daha da arttırıyor.

AB’nin Rusya’ya karşı uygulamaya karar verdiği yaptırımlar beklenilen sonucu vermedi. Putin Avrupa’nın Rusya’ya enerji alanındaki bağımlılığını ustaca kullandı. Alman enerji devi Uniper, Fransız Engie ve İtalyan ENI, ya Rus gazını ruble ile ithal etmek için ya da AB yaptırımlarını delmeden ancak Rusya’nın taleplerini de geri çevirmeden orta bir yol bularak Rus enerji devi Gazprom ile anlaşmaya vardılar. Bir başka deyişle, o ya da bu şekilde Rusya Avrupa’ya diz çöktürdü. Diğer yandan, maruz kaldığı bütün ağır yaptırımlara rağmen, Rusya, hükümet ve Merkez Bankası’nın aldığı tedbirler, halkın devlete verdiği destek sayesinde ayakta kalmayı başardı. Ruble, euro karşısında 2017 yılından bu yana en yüksek değerine yaklaştı.

Ukrayna savaşı patlak vermeden önce, Rusya; ABD ve AB ile masaya oturarak devlet liderlerine kaygı ve taleplerini iletmişti. Hiçbiri kaale alınmadığı gibi Rusya provoke edilmeye devam ediyor. Savaşın bitmesi için en yapıcı adımları Türkiye attı. Antalya ve İstanbul’da bir araya gelen Rus ve Ukraynalı heyetler ile barışın sağlanması için mücadele edildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan çabaları için heyetler tarafından ayakta alkışlandı.

Bugün Batı ülkeleri sahte yaptırımlarla halklarını avuturken diğer yandan da Rusya ve Ukrayna arasında diplomatik bir çıkış yolu aramaktan ziyade savaşın fitilini ateşliyor gibiler. Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği için başvuru yapması ve ABD, Fransa, Almanya gibi güçlü ülkelerin bu adaylığı desteklemesi sonrası Putin buna “karşı tepki” vereceklerini açıkladı.

Bugün Türkiye aktif bir şekilde Rusya ve Ukrayna arasındaki denge siyasetine ve barış diplomasisi trafiğine devam ederken Ankara’nın güçlü bir şekilde İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı çıkması Avrupalı halklar tarafından “bir gün bunu söyleyeceğimi hiç tahmin etmezdim ama sanıyorum 3. Dünya Savaşı’nın çıkmasını Erdoğan engelleyecek. Bunun için ona teşekkür ederim” yorumlarına sebep oluyor. Kısaca Rusya’nın da Türkiye’nin de “devlet genetiği” dünyadaki jeopolitik dengeleri tümden değiştirecek kadar sağlam.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
100%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%