‘İstanbul Sözleşmesi’, ‘hilafet’ ve muhalefetin kızıl elması
Ayasofya adımını gölgelemek için üretilmek istenen yapay tartışmalardan biri “hilafet”, diğeri de “İstanbul sözleşmesi”.
Her iki polemik başlığı da aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AK Parti’yi seküler ve muhafazakar camia arasında sıkıştırmayı, hareketsiz kılmayı ve tabanını daraltmayı amaçlıyor.
“Hilafet” konusu geçici, kısa süreli bir tartışma konusu olarak dolaşıma sokuldu. Sıcağı sıcağına gündem saptırmayı amaçlıyordu. Ki etkisi de sınırlı oldu.
Ancak “İstanbul sözleşmesi” uzun süredir hazırlığı yapılan, pişirilen ve muhafazakar camiada karşılığı olacağı umuduyla daha da gündemde tutulacak olan başlıklardan birine benziyor.
Başkanlık referandumu ve ilk seçimler, muhafazakar camianın blok halinde hareket etmesi sebebiyle Erdoğan’ın lehinde sonuç vermişti.
O günden beri muhafazakar camiayı içeriden bölmek muhalefetin kızıl elması haline gelmiş durumda. AK Parti’den kopuşların yaşanması ve iki yeni partinin birden kurulması bu yüzden hızla gelişti.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, AK Parti’den ayrılarak yeni partiler kuran Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan için “Bu isimlerle muhafazakar seçmene ulaşacağız” sözleri son derece manidardı. Zira bu sözler, muhalefetin siyasal hedeflerini de tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyordu.
Türk siyasetine dışarıdan yön veren güçler açısından da amaç mümkün oldukça birbirine benzemeyen, ayrı uçlarda görünen muhalefet partilerini yan yana getirip birleştirmek, AK Parti’yi ise ayrıştırarak bölmek.
Bunun için de AK Parti’yi ayrıştıracak yapay tartışmaları popüler hale getirerek kamuoyu oluşturmak istiyorlar. Bu tartışma başlıklarının AK Parti’yi toplumun iki ana ekseni arasında sıkıştıracak cinsten olmasına da özen gösteriliyor.
Bu polemiklerin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesini suçlayıcı bir özellik taşıması da ayrıca önemli. Nihai amaç da zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olan toplum desteğini yüzde 50’nin altına çekmek.
“Hilafet”, “İstanbul sözleşmesi” gibi tartışma başlıklarını, içeriğinden bağımsız şekilde, bağlamından kopararak, bir tür siyasi mühendislik faaliyeti olarak gündeme getiriyorlar. Bu konularda samimi düşünce, itiraz, eleştirisi olan toplum kesimlerinin tutumları da böylece özünden uzaklaşarak etkisini yitiriyor. Burada şüphesiz AK Parti’nin toplumdan yükselen itiraz ve eleştirilere kulak kabartması gerekiyor.
Önümüzdeki süreçte de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplumla olan gönül bağlarını koparmayı hedefleyen benzer yapay tartışmaların gündeme getirilmeye çalışılacağına şahit olacağız. Toplumun sinir uçlarını kaşıyarak kışkırtmak isteyeceklerdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti ise bu mayınlı alana girmeden, tuzağa düşmeden ama atılması gereken adımlar varsa atarak, düzeltilmesi gereken noktalar varsa düzelterek ülkenin asli meselelerine yoğunlaşmaya devam edecektir. Doğru olan da budur!